sergirehberi.com

 
SERGİ         SANATÇI         MEKAN
Haftanın Sergileri  •  Güncel Sergiler  •  Gelecek Sergiler  •  Geçmiş Sergiler

Kara - Gece Devriyesi
Hakan 
Gürsoytrak

Resim Sergisi



26.11.2015 - 19.12.2015



Evin Sanat Galerisi 
 

Bebek Deresi Sok. No :13
Bebek Beşiktaş İstanbul

212-265 81 58


www.evin-art.com


Pazar günleri hariç her gün 11:00-19:00 saatleri arasında gezilebilir.



Basın Bülteni


Basin Bulteni


"Kara / Gece Devriyesi" Üzerine...

Bryan D. Palmer, “Karanlığın Kültürleri” adlı kitabına şu tümceler ile başlar: “Gece başkadır; gün ile zıtlığına karanlık ve tehlike damgasını vurur; ancak korkularını telafi eden özgürlükleri de vardır. Gece, günün angaryalarından, insanlığı belli vazifeler, yükümlülükler ve işlerle tanımlayan rutinlerden kaçışı sağlar. Bu en çok karanlığın, çoğunlukla kuşatılmış halde yaşayan insanlığa sunduğu serbestliklerin engin bir edebiyat ve sanatsal imgelemle ifade edildiği, metropol gecesine dair yorumlara yol açar.” Palmer, sert ve kuşatıcı bir sistemin, gecenin özgürleştirici ortamında nasıl iskambil kuleler gibi dağılıp gittiğini anlatır bu kitapta… Sanatçılar, kendi ataklarını en fazla gece çöktüğünde gerçekleştirmişler ve ortaya koydukları sayısız yapıtla her tür sınırı ihlal etmeyi başarabilmişlerdir: “Gecenin bu tarihlerinin arkasında, insanlığın kimi dehşet yanları ve zaferinin bir parçası yatar.”

Evet, gece bizi ışıksız, kara bir ortama mahkûm eder, ama aynı zamanda da sistemin sınırları denetleyen sadık devriyelerinden korur. Dolayısıyla bir yandan bir belirsizliğin, bir körlüğün ortasında, tehlikelerle yüz yüzeyizdir, diğer yandan da sınır devriyelerini atlatabilme olanağını yakalamışızdır. Ve o devriyeleri atlattığımız andan itibaren, düşlerin zamanı gelir.

Düşler artık özgürlüğün ta kendisi değil midir? Gece karanlığının böyle bir gücü yok mudur? Sokağın ışığından kurtulmuşsak, sınırlara yerleştirilmiş ve bizi izlemekten asla usanmayan o dehşet verici projektörlerden de kurtulmuşuzdur; belirsizlik ve körlük bu anlamda da koruyucudur çünkü… İçe dönmenin ve oradan düşler üretmenin hazzı, her yanımızı sarmıştır. Peki ya tehlikeler? O belirsizlik ve körlük, bizi de tedirgin etmeyecek midir? Yaşamımıza yönelik düşlere nasıl hâkim olacağız? Bizi tutsak ediveren düşlere nasıl direneceğiz? Bunun ortaya çıkardığı tedirginliği nasıl def edeceğiz? Öyle ya; gündüzün aydınlığına alışan gözlerimiz, bilinç sayesinde bir yaşam dengesi kurabilmiş ve her davranışımızı mantıklı bir mekanizmaya bağlayarak bize birtakım refleksler armağan etmemiş midir? Kuşkusuz böyledir. Ne var ki düşler, gecenin karanlığı çöktüğünde ortaya çıkacak ve o mekanizmayı paramparça edip dağıtacaktır. Düpedüz, düşlerin marifetidir bu dağılma.

Gecenin tehlikeleri, bir metropolde maruz kalabileceğimiz sıradan tehlikelerden çok daha ötelere yayılır; bu, ıssız bir sokak arasında ya da loş bir alt geçitte, bir soyguncu ya da sapık ruhlu biri ile karşılaşmaktan, küçük mafya gruplarının hesaplaşması sırasında serseri bir kurşununa kurban gitmekten vb. farklı bir şeydir. En fazla, kendi düşlerimizin ürettiği imajlardadır bu tehlike… J. Wolfgang V. Goethe, “Faust” 2. bölüm ve 5. perdesinde, Faust’un ağızından şunları yazar: “Gündüz bizi aydınlığa ve sağduyulu düşüncelere götürerek yüzümüze gülse bile, gece bizi bir sürü rüya ile çepçevre sarıyor. Yeşil ovalardan neşe ile döndüğümüz bir sırada bir kuş ötse, hemen tedirgin olup ‘Bu kuş niye öttü? Sakın bir felakete işaret olmasın!’ diyoruz. Önünde sonunda batıl inançlar içimizi kaplıyor. Sanki tabiat dışı güçler ve olaylar, birtakım belirtilerle bize ihtarlarda bulunuyormuş gibi düşünüyoruz. Böylece biz aşırı derecede korkuyor ve dolayısıyla yalnızlık hissediyoruz. Kapı gıcırdıyor, ama içeri giren yok.”

İyi de insan gece karanlığının tehlikelerine niçin talip olur? Ve niçin aydınlığa alışmış gözlerinin ona sağladığı güvenli refleksleri bir yana bırakır, kendisini denetleyemediği düşlerinin içine bırakır? Bunun kendi içine doğru çıkacağı bir serüven ile mi ilgisi vardır? Olabilir… Ama şu da yakın bir olasılıktır: Karanlığın çağırdığı hiçbir şeyi reddetmemek… Bilinmeyen durumlara hazırlıklı olmak… Faust, gecenin karanlığı içinde kendisini düşünüp tüm maruz kalabileceği korkuları hesaplarken, hesap dışı bir “şey” ile karşılaşmıştı: “Üzüntü”… O, durup dururken nereden içeri girebilmişti? Onu kim almıştı o odaya? Bu belli değildi: “Faust: Burada birisi mi var? / Üzüntü: Bu soruya ‘evet’ demek gerekiyor. / Faust: Pekiyi ama sen kimsin? / Üzüntü: Ben işte buradayım. / Faust: Çabuk git buradan. / Üzüntü: Ben, kendi yerimdeyim.”

Üzüntü, karanlığın baş dostudur elbette… Değil mi ki insan karanlıkta seyretmeye başladığı hayali varlıkları üretmeye başlar, artık denetim onun elinden çıkmıştır. Duvarlar, pencereler, kapılar, perdeler, panjurlar vb… O yeri dışarıdan ayıran ne varsa, artık tümü de geçirgen bir hale gelir; o yere, her “düş varlığı” kolayca girebilir. Zaman ise tamamen karmakarışık işlemeye başlar, bazen karanlığın her “düş varlığı” gündüz de insanın yakasını bırakmaz; aynen William Shakespeare’in “Hamlet”inde, hayalet ile konuşmak gibi: “Çığırından çıkmış bir zaman bu.” Şimdi yukarıda sorduğumuz soruyu tekrarlayalım: İyi de insan gece karanlığının tehlikelerine niçin talip olur? Bu sorunun yanıtı bulunamaz, tüm konforun niçin öteye itildiği ve niçin bu tehlikelere doğru koşulduğu açıklanamaz; belki de yalnızca bir kâşifin gözü karalığından ibaret bir tanıma tekabül edebilir bu durum. Üstelik o kâşifin koştuğu yön, daha önce hiç ayak basılmamış kara parçaları değil, öncelikle “kendi içi”dir.

Şimdi, Hakan Gürsoytrak’ın “Kara / Gece Devriyesi” resimlerine gelelim. Bunlar, gece karanlığının ürettiği her “düş varlığı”nı kolayca içeri davet eden atölyenin resimleridir. O mekânda, Faust’un konuşmasında olduğu üzere, “gece, bizi bir sürü rüya ile çepçevre sarıyor.” Atölyeyi seyrediyoruz, ama karanlığın içinden seyrediyoruz; orada ressama ait pek çok eşyayı ve mekâna ait pek çok küçük, ayrıntılı bölümü, belirgin olmasa da görüyoruz: Resim malzemeleri, giysiler, mutfak eşyaları, yastıklar, oda kapıları, duvarlar, tavan ve daha birçok şey… Oysa bir yandan da o seyrettiğimiz şeylerin içine sinmiş, karanlığın atölyeye davet ettiği sayısız “düş varlığı” olmalı. Onları sezebilmek için iyice dikkat kesilmeliyiz; hemen algılayabilmemiz olanaksız ise de bir süre sonra pekâlâ hissedebileceğiz, bu mümkün.

Artık ressamın bu resimleri, gün ışığının parlattığı cazibeli görüntüleri önümüze sermiyor; ressam artık gece karanlığında geziniyor, o karanlığın içindeki düşleri yakalamaya soyunmuş bir “gece devriyesi” olarak… Aynı zamanda da karanlık sayesinde, sert ve kuşatıcı bir sistemin sınırlarını ihlal etmek adına, o sınırları koruyan devriyeleri atlatmak olanağını elde ederek…

Emre Zeytinoğlu






Serginizi
burada duyurabilirsiniz...

Hizmetlerimiz

sergirehberi@gmail.com







İletişim             Hizmetlerimiz             Gizlilik Politikası             Kullanıcı Sözleşmesi