sergirehberi.com

 
SERGİ         SANATÇI         MEKAN
Haftanın Sergileri  •  Güncel Sergiler  •  Gelecek Sergiler  •  Geçmiş Sergiler

Evvel Zaman İçinde
Ertuğrul 
Ateş

Resim Sergisi



03.12.2013 - 31.12.2013



Mabeyn Gallery 
 

Nüzhetiye Cad. No: 63 Başmabeynci Köşkü
Merkez Beşiktaş İstanbul

212-261 60 60


www.mabeyngallery.com






Sergiden Görseller
Basın Bülteni


Basin Bulteni


Evvel Zaman Icinde

Tüm masallar böyle başlar; sonunda nasıl nihayet bulursa bulsun, tüm masalları başlatan aynı gizemli ‘söz’dür. Bu sözü okuduğunuzda ya da duyduğunuzda, kadim dünyadan kalma kentlerin gizemli sokakları buyur eder, kayan yıldızın kuyruğunda şampanya köpüğünden bir tahtta oturan peri kızının bej rengi saçları zihinleri gıdıklar, dipsiz kuyularda saklanan dehşet verici yaratıklar en derin korkularınızı giymiş olarak çıkar gelir… Adeta masal dünyasının kapısını açan esrarlı bir parola, maji ritüelinden devşirilmiş bir dize, labirentinde gizlenen Minotaur’u uyandıran çağrı, İskenderiye Kütüphanesi’nden kurtarılan tek sayfadan bir alıntıdır; evvel zaman içinde…

İşte o tüm masalları başlatan söz, her ne kadar geçmiş zamanı işaret ediyor gibi dursa da; aslında Batı aklının “başlangıç ve son” ile düz bir çizgiyle dizginlemeye çalıştığı tarih fikrinin ötesinde bir hakikati kastetmektedir. Doğu’nun anlatılara yaklaşımı, tarih fikrine ve tanımlı zamana sırt çevirmiştir; Doğu sanatlarının mistik ve tasavvufi yönü belki de en çok da bu sırt çevirmiş olma üzerine şekillenir. Evvel, Arapça ve Farsça’da‘birinci’ demektir; yani tarihten önce gelen ilk hakikat. Bu gizemli parola, mithos ve logos arasında tuhaf bir köprü kurmaktadır.

“O, evveldir, ahirdir, zahirdir, batındır. O, her şeyi bilendir.”

“Alfa ve Omega, başlangıç ve son Ben’im”

Marcel Proust’un “Kayıp Zamanın İzinde”yi yazmasının üzerinden bir yüzyıl geçti. Zamana karşı duyduğu kuşkuyu dile getirirken Proust, daha sonra Heidegger’in Varlık ve Zaman’da yazacağı üzere, “Zaman varoluşun yegane imkanıdır” diyecekti. Peşinde olduğu zaman, varoluşa kapı açan bu zamandı. Kapitalizm ve onun toplumsal ilişkileri, süreçler, endüstri ile sürekli değişen dünya, yeni başlayan Dünya Savaşı… Kapitalist modernizmin tarihte bir eklemleme gibi değil, bir kopuş olarak yeşerdiği dönemde Proust, varoluşun kaybolduğunu düşündüğü “çağda” anlam arayışındaydı. Diğer yandan, romana başladığında annesini yeni kaybetmişti ve muhtemelen ölümle yüzleşiyordu. “Zamanın dışında yer almadığım, onun yasalarına tabi olduğum şüphesiydi… Dünyanın döndüğünü teorik olarak biliriz, ama aslında fark etmeyiz; üzerine bastığımız toprak hareketsiz gibidir, biz de rahat rahat yaşayıp gideriz. Hayatta zaman için de aynı şey geçerlidir” diye yazmıştı. Muhtemelen Proust’un da, yakalamaya çalıştığı zaman, ontik alanca kuşatılmamış, evvel zamandı. Mithos ve logos arasındaki gizemli köprü…

Proust’un ‘Kayıp Zamanın İzinde’yi yazmasından bir yüzyıl sonra, Ertuğrul Ateş, tanımsız bir mekana yayılan kayıp bir kent peyzajında, toprak ve denizi süperpoze ettiği Evvel Zaman İçinde, başlıklı çalışmalarıyla karşımızda bir daha. Kubbe formunun anımsattıklarından tersine, tarihsel olmayan bir ‘ulu’ya adanmış gibi yükselen mimari formlar, tanıdık silüetler gibi gelse de, kadim uygarlıklara dair ideogramlarla birlikte kullanılıyor. Ateş her zamanki gibi organik formların akışkanlığından kurguladığı bir resimsel tadı tuvale yayıyor; yanız bu kez organikten mimariye ve mabet mimarisine göndermeler yapıyor. Kuşlar, gökyüzünde süzülen zeplinler, kayıp kentin kaderine dokunan gizemli ellerle, evvel zamanda var olan ve şimdi kayıp olanı selamlıyor. Zaman zaman kartezyen mekan fikrini kıran, dairesel tuvallere dönüş yapıyor, Doğu sanatının tasavvufi ve gizemci yaklaşımlarıyla, Batı sanatının soyut arayışlarını kendi resimsel kurgusuyla sentezliyor. Tuvalde kurguladığı kayıp şehir, Bosch’un ‘Dünyevi Zevkler Bahçesi’ne ev sahipliği yapan bilinmez toprakları çağrıştırıyor.

XV yy.’da Alberti ve Brunelleschi’nin ortak çabalarıyla ressama özgü perspektifin keşfi, modern mekan kavramına ve ona hayata geçirmede uygulanan modern yöntemlere giden resim tarihi için gerçek bir dönüm noktasıydı. Perspektif fikri, kolektif ve bireysel gerçeklikler içine iyice yerleşmiş mekan görüşü ile mekanın takip eden çağdaki yerinden çıkmışlığı arasında duruyor ve mekanın örgütlenmesinde insan algısının belirleyici rolünü tartışmasız kabul ediyordu; bakanın gözü bütün perspektiflerin başlangıç noktasıydı. Ateş de bunun tersine Bosch örneğinde olduğu üzere resimsel öğeler arasında bir hiyerarşi kullanmıyor, resimsel tasvirleri tuvalde üst üste bindirerek katman ilişkisi yaratıyor; resimsel geleneğe selam veriyor…

Sanat yapıtı varoluşu idealleştirerek onun hakikatini açığa vurmaktadır. Varlığı elde mevcut bir nesneye dönüştürmek suretiyle anlama çabası, insanın sadece gündelik yaşam içerisinde varlık ve varlıklarla ilişkisini değil; aynı zamanda bunlar üzerindeki düşünümünü de belirler. Heidegger’e göre hakikat son ve nihai bir karar değil, bir aktivitedir. Bu noktada sanatın önemi, hakikati önceden belirleyen ve ona bir takım standartlar dayatan bir karaktere sahip olmamasında yatar. Sanat da tıpkı hakikat gibi, dinamik bir karaktere sahiptir. Sanat deneyimi ve hakikat arasında, varlığın ifşa sürecine uygun bir örtüşme söz konusudur. Buna göre de sanat yapıtı sonluluk-sonsuzluk dikotomisinin üzerinde bir yere yerleşir, kayıp zamanın tinini içerisinde bulunduran bir cevher gibi, evvel zamanlardan bu güne değişmeyen hakikati taşır.

Sanat yapıtı, masal dünyasının kapısını açan esrarlı bir parola, maji ritüelinden devşirilmiş bir dize, labirentinde gizlenen Minotaur’u uyandıran çağrı, İskenderiye Kütüphanesi’nden kurtarılan tek sayfadan yapılan kadim bir alıntıdır. Sanat, Proust’un da söylediği üzere, ‘kederlerin yerini fikirlerin aldığı an; varlıkla hakikatin birbirini yakaladığı o kayıp / evvel zamandır.


Kumru S. EREN
Kasım 2013, Teşvikiye






Serginizi
burada duyurabilirsiniz...

Hizmetlerimiz

sergirehberi@gmail.com







İletişim             Hizmetlerimiz             Gizlilik Politikası             Kullanıcı Sözleşmesi