|
td>
| |
Doğudan Batıya 30 Günde Küba
Cem Canbay
Fotoğraf Sergisi
05.02.2011 - 03.03.2011
Art Loft Fototrek Olympus Galeri
Dümen Sok. No: 11 Gümüşsuyu İş Merkezi
Gümüşsuyu
Beyoğlu
İstanbul
212-251 90 14
www.artofistanbul.com
|
Detay Bilgi DOĞUDAN BATIYA 30 GÜNDE KÜBA
Yaşamımıza belli bir mesafeden bakmak, kendimizle ilgili şeyleri daha iyi görebilmek ve hayatımızda nelerin gerçekten önemli olduğunu bir kez daha fark etmek, hatırlamak… Yollara düşmemizin bir sebebi de bu olsa gerek…
İçinde yer aldığımız düzenden daha farklı, daha insancıl ve daha eşitlikçi bir yönetim şekline sahip olduğunu düşündüğüm ve ayrıca doğası, melez kültürü, müziği ve dansları nedeniyle yakından tanımak istediğim Küba'ya yaptığım daha önceki birkaç yolculukta, Havana ve Trinidad'da bulunup ülke ve insanların yaşamlarıyla (bir takım düşkırıklıklarıyla birlikte olsa da) ilgili bir fikre sahip olmuştum.
2009'da gerçekleştirdiğim Küba fotograf projeme ise, Havana'ya indikten hemen sonra 16 saatlik bir otobüs yolculuğuyla, doğuya, başkent Santiago de Cuba'ya giderek başladım. Küba devriminin doğum yeri olan, Salsa müziğinin öncüsü Son'un beşiği niteliğini taşıyan ve kökleri nedeniyle de en fazla Karayip kültürünün yaşatıldığı Santiago de Cuba'dan, kiliselerle dolu, ülkenin üçüncü büyük şehri ve en büyük sığır eti üreticisi olan Camaguey'e, sonrasında da, 1988'de Unesco tarafından "Dünya Mirası Koruma Alanı" ilan edilmiş, göz kamaştırıcı kolonyal evleriyle dikkat çeken Trinidad'a geçtim. Daha sonra, 1800'lerde adaya gelen Fransız göçmenlerin etkisini zarif mimari yapılarında görebileceğiniz, şeker üreticisi, huzurlu şehir Cienfuegos'u, Che Guevara'nın mozolesinin bulunduğu Santa Clara'yı, renkli kolonyal mimarisi ile ünlü Remedios'u, tütün tarlaları ve tütün üreticileri ile bilinen Viñales'i de geride bırakarak adanın "kalbi ve ruhu" olan Havana'ya vardım. Kübalı ailelerin evlerinde (casa particular) pansiyoner olarak kalarak ve otobüsle seyahat ederek gerçekleştirdiğim 30 günlük bu yolculuk sırasında bazen kendimi zaman içinde donmuş gibi hissettim, bazen karşılaştığım yaşam koşulları nedeniyle hüzünlendim, bazen de insanların hayatta kalmak için savaştıklarını ve her gün ekstra bir para bulmak için yaratıcılıklarını konuşturduklarını gördüğümde, onlara bütün kalbimle saygı duydum; bu dost insanların enerjisi beni de sardı ve yaşama daha fazla umutla bağlanmamı sağladı.
Küba denince akla bir yandan puro, rom ve antika arabalar gelse de, Fidel Castro, Ché Guevara ve Küba Devrimi her zaman ön plana çıkar. Ağırlıklı olarak Fidel Castro'nun yön verdiği Sosyalist Küba politikaları, birçok alanda atılımlar gerçekleştirmiş ve adada daha adaletli ve paylaşımcı yaşamlar sağlamıştır hiç şüphesiz. Bugüne gelindiğinde, (yıllardır süren U.S.A. ambargosu ve sonuçları düşünüldüğünde) Küba, adadaki yaşam şartlarını iyileştirmek anlamında, artık reformlara ihtiyaç duyar konumda. İspanyolca bilen biri olarak halkın arasına karışıp, onlarla birlikte yaşarsanız, tek televizyon, tek gazete ve yasakların eşlik ettiği yaşamlar görürsünüz. Az üretim, çok bürokrasi, seyahat kısıtlamaları, dağılmış aileler, iş alanlarının turizme bağlı iş kollarının dışında sınırlı olması, gençlerin geleceğe kötümser bakması, teknolojinin çağın çok gerisinde olması ve bireysel atılımların ve rekabetin mümkün olmaması, bugün devrimin yarattığı birçok olumlu gelişmeye gölge düşürmekte…
Bütün bunlara rağmen Küba sokaklarını arşınladığınızda, bu ülkenin tarihinden gelen ve karakteristik gücü olmuş direnci gözlemlersiniz. Her türlü koşulda gülümseyen ve yaşamın keyfini çıkarmaya çalışan, müzik ve dansla ruhlarını yıkayan insanlar, bu dirençleriyle daha güzel günlere ulaşıp, dünyaya daha fazla gülümseyeceklerdir diye düşünüyorum. Zaten ben de Küba'yı fotograflarken tercihimi bu yönde kullandım...
Bu sergiyi sabrımı, kararlılığımı ve maceracı ruhumu borçlu olduğum babam Mustafa Canbay'a ithaf ediyorum.
CEM CANBAY
1965 yılında İstanbul'da doğdu. Babasının denize olan tutkusu nedeniyle daha küçükken uzak ülkeleri ve adaları keşfetmekle ilgili düşler kurmaya başladı. 1982 yılında İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirdiğinde müziğin, şiirin ve fotografın derin hazlarıyla tanışmıştı bile. Ama tercihi müzik oldu ve takip eden 15 – 20 yıl boyunca şarkı yazarı, gitarist ve vokalist olarak hem kayıtlar yaptı (1986 yılında, Cem Berksoy ile beraber kurduğu AQUA Grubu ile "Güneşte Dolaşmak" albümünü, 1996 yılında da kendi grubu MASK ile "Kapılar Ardında" adlı albümü piyasaya çıkardı) hem de değişik yerlerde performanslar gerçekleştirdi. Aynı zamanda üniversite eğitimini de tamamlayarak 1988 yılında diş hekimi oldu ve o tarihten bu yana serbest diş hekimi olarak kendi muayenehanesinde çalışıyor.
Doğaya, seyahat etmeye, farklı dillere (Almanca, İngilizce ve İspanyolca), dünya tarihine ve farklı kültürlere olan ilgisi son dönemde seyahat fotografçılığı ile ciddi olarak ilgilenmesine neden oldu. 2008 Ocak ayında FOTOTREK FOTOGRAF MERKEZİ’nde bir temel fotograf kursuna katıldıktan sonra, profesyonellerin tecrübe ve tavsiyelerini paylaştıkları çok sayıda kitabı da okuyarak çocukluk projelerini gerçekleştirmek üzere yola koyuldu.
2009 yılı Mart ayında daha evvel de ziyaret ettiği Küba'yı fotograflamaya karar verdi ve bu sergiye konu olan fotografları çektiği, bir ay süren yolculuğunu gerçekleştirdi.
2009 Kasım ayında "Meksika-Maya Uygarlığı Projesi” için Meksika'nın üç Maya bölgesi "Yucatan", "Quintana Roo" ve "Chiapas"ta bir ay boyunca dolaştı, fotograflar çekti.
2010 yılında Mayıs ve Ekim aylarında iki kez 15 günlük sürelerle Yunanistan'da "Kiklad Adaları Projesi” için 9 adada fotograf çalışmaları gerçekleştirdi.
|
|
Serginizi burada duyurabilirsiniz...
Hizmetlerimiz
sergirehberi@gmail.com
|
|
|
|