SergiRehberi Arşivinden:
Güncel Sergi
Gelecek Sergi
Geçmiş Sergiler
Görseller
Mevlut'un Mefhumları (1), Mevkufları (2), ve Mevzunları (3) ... - Haşim Nur Gürel
Mevlut'un Mefhumları (1), Mevkufları (2), ve Mevzunları (3)
“...ille de ironik resim yapayım, diye yola çıkmadım. Yılların getirdiği birikim sonucu yaşama böyle bakıyorum. Yaşamı ciddiye alıyorum ama o ciddiyetin altındaki budalalaıklara dayanamıyorum. Biraz ironi, biraz mizah herhalde yaşamın ciddiyetine ve aptallıklarına karşı bir tepki... Bütün özel kanallardaki magazin programlarına bakın, zenginlerin düğünleri, kim kiminle, nerede, paparazziler... özel hayat kalmadı. Sevgi kalmadı. Son derece bayağı, yapay, yüzeysel ilişkiler yaşanıyor artık. Prototip bir toplum olduk; kafa yormayan araştırmayan...
...
...garip bir organizasyonsuzluk var. Düşünce olarak, anlayış olarak insanın dünyası sadece şekil değiştiriyor, o kadar. Bu dizideki ailelerin çocukları da ailelerinden ne görüyorsa onu yapıyorlar. Böylelikle bir düzen bir klan oluşuyor. Parayla her şeyi alabilecekleri zihniyetinden de kurtalamıyorlar...Her ülke kendi özgün değerleriyle vardır, aslında bizim özgünlüğümüz yok, sadece çok iyi taklit yeteneğimiz var; öyleyse neden aristokrasiyi de taklit etmeyelim...
...
Hep anlatım, hikaye önde, her hikayenin rehberi de farklı farklı renkleri, tabii. Hikayeden hikayeye renkler değişiyor. Bu dizide daha yumuşak renkler, pembeler öne çıktı. Renkler biraz da yaşamımın boyutuyla ilgili. Eskiden daha karamsardım. Şimdi hoşgörü ile bakıyorum herşeye; ironi yine var ama daha bir çelebileştim sanki...
...
...Işık ve hikaye, resimlerimde aslolan. Yağlıboya resmin serüveni de ayrıca çok hoşuma gidiyor...
...
...En sinirlendiğim şey, resimlerde “Adsız I”, “Adsız II” gibi numaralar konması. Çünkü adsız hiç bir şey olmaz. Bir insanın bir başka insana onu anlatması için bir nitelik koyması lazım, isim çok önemli benim resimlerimde. Çünkü ismin arkasından yola çıkıyorum. Önce ismi koyup sonra resmi yapıyorum...” (4)
Yeni sergisiyle birlikte ondört sene gibi bir aradan sonra hakkında düşünmek ve yazmak fırsatı elime geçince, Mevlut’un yirmi yılı aşkın resim serüvenini farklı bir yaklaşımla değerlendirmenin yerinde olacağına karar verdim ve onun 1978- 1999 yılları arasındaki resim üretiminden “kendi öznel değerlendirmem” ile 40 adet yapıtını seçtim (5). Bu seçtiğim yapıtların şu anki sahiplerinin kimler olduklarını bilmiyorum, ancak Türkiye’nin çeşitli köşelerinde kurulacağına inandığım çağdaş sanat müzelerimizde yer alabilecek nitelikte oldukları düşüncesi ile bu yapıtların ressamını aklama, zamanında bu yapıtları edinme ileri görüşlülüğünü gösteren kimseleri de kutlamak istiyorum. Ayrıca da 1987’ den beri vurguladığım “Müze Kalitesi” niteliğindeki eserleri kapsadığına inandığım bu yapıt listesinin, kestirmeden sanatçı hakkındaki düşüncelerimi, yeğlediğim dönemleri de yansıtacak biçimde dile getirmek açısından da yararlı olacağını düşünüyorum.
Mevlut Akyıldız’ dan 40 Yapıt:
“Bella Chevre” (6), 1978-TUYB, 48x35; “Curcuna” (7), 1979-TUYB, 114x146; “Cimbomcular” , 1980- TUYB, 54x65; “Bereketli Topraklar Üstünde”, 1981-TUYB, 130x112; “Dümbük”, 1981-TUYB, 100x90; “Çengibaşı”, 1981-TUYB, 114x146; “Gecenin Çobanları”, 1982-TUYB, 97x130; “Lami’ nin Bira Muhabbeti”, 1982-TUYB, 81x65; “Sevtap’ ın Vermut Muhabbeti”, 1982-TUYB, 100x81; “Nurdan”(8), 1982-TUYB, 92x73; “Tijen Hanımefendi”, 1982-TUYB, 100x81; “Dua”, 1982-TUYB, 100x81; “Deve Güreşi”, 1984- TUYB, 130x195 “Nuhun Gemisi”, 1986- TUYB, 89x116; “Cennet Cehennem”, 1986- TUYB, 170x220; “Çapulspor” , 1987- TUYB, 89x116; “Zafer Tanrıçası”, 1987- TUYB, 81x100; “Uyku Tanrıçası”, 1987- TUYB, 89x116; “Alaaddin’in Sihirli Lambası”, 1988- TUYB, 65x81; “High Society”, 1988- TUYB, 146x114; “Saraydan Kız Kaçırma”, 1988- TUYB, 114x146; “Turgut Reis”, 1988- TUYB, 114x146; “Kurbağa Terbiyecisi”, 1989- TUYB, 116x 89; “Kuyruklu Yıldız”, 1989- TUYB, 120x200; “Madame Butterfly”, 1989- TUYB, 89x116; “Tenekeden Teyyare”, 1989- TUYB, 114x146; “Cadı Karga”, 1990- TUYB, 130x170; “Gece Kraliçesi”, 1990- TUYB; “25 Kuruşluk Şarkı”, 1992- TUYB, 65x81; “Hanım Hanıma Baka Baka Şıklaşır”, 1992- TUYB, 65x81; “Zurnacızadegil”, 1993- TUYB, 89x116; “Süleyman’ ın Balonu”, 1995- TUYB, 54x65; “Armut Cumhuriyeti”, 1997- TUYB, 81x100; “Horoz Kanto”, 1999- TUYB, 81x100; “Ali Baba ve Kırk Haramiler”, 1999- TUYB, 81x100; “Bronz Heykeller Dizisi”(Ayva Kraliçesi, Şeftali Karaliçesi vb...); “Ay Yolcuları”, 1991- Camarkası, 45x56; “Kör Fahri’nin Kumpanyası” (9), 1992- Camarkası (10), 55x73; “Cite de Pera”, 1996- Camarkası, 56x67; “Milletvekilleri Serisi” (44 Adet)- Pişmiş Toprak.
Yukarıdaki resimler öncelikle resim sanatının kurallarına ve geleneğine bağlanmaları ve resim dillerinin başarısı ve ironilerinin çok boyutluluğu, göndermelerinin fazlalığı, gizemlerinin kalıcılığı ve toplumlarının tarihsel güncesine düşülen notlar olma özelliklerini taşıdıkları için öne çıkmaktadırlar diye düşünüyorum.
Yapıtların bütününü incelediğimizde ise, Mevlüt Akyıldız’ ın çeşitli tekniklerdeki resim üretimini ana temalarına göre sınıflandırmaya çalışırsak altı dönemden söz edebiliriz:
I. 1980- 1984 Dönemi; öğrencilik dönemi işlerinden Askerlik Dönemi’nin sonuna uzanan yapıtlar... “Belle Chevre” (1978) den “Deve Güreşi” (1984) ne uzanan süreç...
II. 1984- 1986 Dönemi “Kaptan-ı Derya”dan “Hezarfen”e ve “Cennet Cehannem”e...
III. 1987- 1988 Dönemi “Tanrılar ve Tanrıçalar”...
IV. 1989- 1992 Dönemi “High Society”den “Hanım Hanıma Baka Baka Şıklaşır”a...
V. 1993- 1994 Dönemi “Pehlivanzadegil”den “Kuşkonduzadegil”e...
VI. 1995- 1999 Dönemi “Güllüzade Sülüman”dan “Armut Cumhuriyeti”ne...
Ve tüm bu dönemlerin kapsadığı yapıtları, “BAĞLANTILAR (Context)/ BİÇİM (Form)/ SİMGESEL DİL (Iconography)/ HAVA (Mood) yaklaşımımız ile değerlendirdiğimiz ve gerçekleştirilen uygulamaları incelediğimiz zaman bir dizi saptama yapabildiğimizi görürüz:
• Mevlut Akyıldız’ ın yapıtları, kendisinin de dile getirdiği gibi, “SÖZEL” ile yakın ilişki içerisindedir; bu sözel, gündelik dilden veya güncel temalardan kaynaklanabileceği gibi, dilimizde yer etmiş deyimlerden ve özdeyişlerden de çıkış noktası olarak yararlanır; ayrıca bugün “medya” diye adlandırdığımız ortamı da yakından izleyen ve özellikle “magazin”den, “aktüalite”den ve toplumun belirli kesimlerine “cila çeken” şık dergilerden de resimlerine malzeme toplayan veya “çarpıtılmış görsel imgelerin panzehirlerini üretmeyi” kendine görev edinmiş bir ressam kimliği sergiler... Ülkesi ile, yerel motiflerle yakından ilgilidir, ancak sırasında evrensel gerçeklere uzanmayı da bilir...
• Sanatçının yapıtlarının biçim ve kompozisyon yaklaşımlarında ise şunlar dikkatimizi çeker: Üç ana seçim söz konusudur: “Egemen tek figürlü resimler”; “5- 10 kişilik kompozisyonlar” ( “Dümbük”, “Tijen Hanım” gibi...); Çok sayıda figürün yer aldığı kalabalık, büyük kompozisyonlar ( “Curcuna”, “Deve Güreşi”, “Cennet Cehennem”, “Kuyruklu Yıldız” gibi...) Resim sanatının diğer araçları arasında aşağıdaki kutuplar arasında tercihler görülebilir: “Çok renkli kompozisyonlar” / “Tek ana rengin ve türevlerinin egemen olduğu yapıtlar” “Az ışıklı (veya ışık kaynaklı) yapıtlar/ “Aydınlık” resimler. “PORTRE” niteliğinde yapıtlar ( 1982 yılı yapıtları örneğin)/ “PROTOTIP” illustrasyonlar. “ZIT” armoniler/ “EŞSESLİ” armoniler.
Farklı planlarda, farklı boyutlarda kullanılan figürler ile yaratılan derinlik duyguları... Geri planlarda yer alan tanıdık görünümler ile (özellikle İstanbul’ dan) resme zaman ve mekan kazandırılması... ( “Curcuna”, “Çengibaşı”, “Saraydan Kız Kaçırma” , “Tenekeden Teyyare”, “Gece Kraliçesi” gibi...) Ve de tüm yapıtlarında ustalıkla kullanılan “çarpıcı imgeler”, “çarpıcı grafik düzenler” ve duyarlı pentür tadları...
• Yapıtlarının ana fikirlerine veya “ad”larına da, ayrıntılarına da muzip, hınzır simgeler, gizli iletiler yerleştirmek Mevlut’un temel yaklaşımıdır. Bu tarz çift anlamlar resimleri daha da çekici kılarlar; örneğin “Turgut Reis” hem bir yerin adıdır, hem o yere adını veren korsanlıktan yetişme ünlü denizcinin, hem de devrin en üst düzeydeki yöneticisinin... Cübbeli “Kurbağa Terbiyecisi”, Osman Hamdi Bey’in ünlü yapıtına atıf yapar... “Kaptan-ı Derya” yapıtındaki tayfaların toprak işçiliği kürekleri kullanmaları da bir türlü denizci bir ulus olamayışımızın heralde en özlü anlatımlarından birisidir... Ancak Mevlut’ un en ikonografik ögesi sayısız kılığa soktuğu kadınlarıdır, bir söyleşisinde de dile getirdiği gibi, “Çünkü kadınlarda takı zenginliği, övünme duygusu daha fazla. Adamların kazanıp kadınların övünmesi. Evet daha ziyade kız çocuklar ön planda. Erkek adamın erkek evladı olmasa da damadı olur ve kızlar olunca daha zengin düğünler yapılır; gelinlikler konuşulur, damatlıklar konuşulmaz...”(11). Genelde albenili bir resim hedefleyen yaklaşımı sonucu, çıplak olsun, duvaklı olsun çok daha estetik ve çeşitlendirilmeye uygun bir imge olan kadın figürleri Mevlut’un resimlerinde önemli yer tutarlar. Bu kadınların bakışmaları veya bakışmamaları resmin ruhuna katkıda bulunurlar ve saf, şuh, gizemli veya deşifre kimlikleri ile kurgulara renk ve canlılık katarlar...
• Kendisinin belirttiği gibi ressamın uyandırmak istediği genel duygu “ironik”, alaycı, veya “hicveden” bir yaklaşımdır; kendi değerleri ile bağdaşmayan değerlere karşı bir saldırı olarak planlanmıştır Mevlut’ un her yapıtı...
...
“Ressam Mevlut Akyıldız arabesk olgusu ile katmerleşen Osmanlı yanımızı, Şarklığımızı, karikatür, kitsch, folklor, hiciv, gerçek yaşam gözlemleri olgularının bazen tümünü, bazen bazılarını kullanarak resimselleştiriyor. Çok zor bir işi, çok yönlü bir sentezi başarmaya çalışıyor. Çok dar, ince, keskin bir bıçağın sırtında yürüyerek karşıya geçmek onun yaptığı; bir kaysa, resim başka bir sanata dönüşecek. Ancak boya ve desendeki bilek yeteneğinin de gücü ile bu zor sınavdan herşeye karşın başarı ile çıkıyor sanatçı” (12).
Kasım 1985’de yazdığım satırların büyük ölçüde bugünde geçerliliklerini koruduğunu düşünmekteyim; Mevlut’ un yeni sergisi için hazırladığı yeni yapıtlarından bazıları olan “Horoz Kanto”, “Şiş Kebabı”, “Kaplumbağa Terbiyecisi”, “Ali Baba ve Kırk Haramiler”, “Gece Bekçileri”, “Horoz Şekeri”, “Palabıyık”, “Kulak Ziyafeti”, “Denizler Altında 20,000 Fersah” gibi yapıtlarının dialarını da inceledikten sonra yukarıda saydığım yaklaşımlarından “gerçek yaşam gözlemleri” olgusunun sanatçının yapıtlarında giderek daha az yer aldığı söylenebilir. Çevreden gerçek kimliklerin portrelerini veya yaşanan çevrelerden, gidilen yeni mekanlardan görünüm notlarını veya tadlarını Mevlut’ un son yıllardaki resimlerinde giderek daha az izlediğimizi düşünmekteyim. Bunun önde gelen nedeni, muhakkak ki sanatçının toplumumuzun kendisini rahatsız eden özellikleri ile çok dolu olması ve kendisini bunlarla mücadele etmek misyonuna bir anlamda adaması... Ne var ki kendisinin bu mücadeleyi farklı malzemelerle – daha yaygınlaşabilecek görsel imge dizileri ile (Goya’ nın gravür serileri gibi) – sürdürüp, çevre gözlemlerinin ve gerçek kişi portrelerinin ve çok figürlü kalabalık kompozisyonlarının tadına varmış kimseleri onlardan yoksun bırakmamasını diliyorum. [1]
Haşim Nur Gürel
(1) Kavram; TDK sözlüğünde “Kavram” ın karşılığı olarak da: “Bir şey üzerine ve özellikle o şeyin nitelikleri ve imleri üzerine taşıdığımız genel düşünce, mefhum.” Verilmiş, sayfa 418. (2) Tutuklu.- TDK sözlüğü s.516. özentilere, paralarına, özlemlerine tutuklu kalmış kimliklere veya bu kişilere değinen resimlere gönderme yapmak amacı ile bu deyim başlıkta yer almakta... (3) 1. Oranlı, uyumlu: Endamı mevzun.2. ed. Tartılı: Mevzun bir söz.- TDK sözlüğü, s.516. Bu deyim de Mevlut’ un resimlerinde yoğun olarak yer”alan “kadınlarını” vurgulamayı hedef almakta... (4) Sn. Fatma Oran’ın Mevlut Akyıldız ile “Very Important Paralılar” Sergisi nedeniyle yaptığı söyleşiden alınmış, ressamın cevaplarından bölümler; “Tualdeki VIPzedeler”, Gösteri Dergisi, Nisan 1994. Kullandığım “mefhum” (kavram) kelimesinin nedeni ressamın resmi üzerine düşüncelerini içeren bu söyleşi ve çeşitli sergileri nedeniyle yaklaşımını açıklayan sözleri... 1968’ i, 12 Mart’ ı, 12 Eylül’ ü ve Özalizm’ i yaşayan ve tüm bu tarihsel olguların toplumumuzda nedenlediği olguları üzerine düşünen ve onları eleştiren kimliğini koruyan bir sanatçı Mevlut Akyıldız... (5) Mevlut’ un bu yazısını düşünürken , hazırladığı CD-ROM sayesinde, ilk kez, üzerine yazı yazdığım bir ressamın tüm yapıtlarına anında ulaşıp kıyaslayıp değerlendirebilmek olanağı parmaklarımın bir dokunuşuna bakıyordu. Yirmi yılı aşkın bir sürecin, farklı teknikleri kapsayan üretiminin önemli bir bölümüne (özgün baskılarından ve pişmiş toprak heykelciklerinden örnekler CD –ROM’ da yok...) bu yeni araçla ulaşabilme olanağı, ilerde başka konularda da yinelenebilecek farklı bir yaklaşımın benimsenip benimsenemeyeceğini düşündürttü bana... Zaman içerisinde oluşmuş düşünceleri ve yargıları baştan bir kenara bırakıp, olabildiğince “tabula rasa” bir bakış açısıyla tüm yapıtlarını (Bu yapıtların sanatçı tarafından bir elemeden geçirilmiş onun güvendiği, inandığı yapıtlar olduğu da unutulmamalı...) inceleyip, çözümleyip, ve hatta bu yapıtların en önemlilerini (Başyapıtları!) de belirleyip genel değerlendirmelere sonradan geçmek... Eleştirinin omurgasını dolaysız olarak önemli yapıtlarına taşıtmak... (6) Fransızca bu adın Türkçe karşılığı “Keçi Güzeli” dir; Mevlut’un, Akademi yıllarında asistan olan ünlü ressamı konu alan bir yapıtı... Ancak o dönemde okuyan başka ressamlardan da dinlediğim öyküler, öğrencileri ile hem zıdlaşan hem de sırasında sınıfın futbol maçlarında onların menajerliğini bile yapan bu kimlikten (hem de smokinini giyip gelerek ve de ayna monte ettiği tenis raketi ile rakip takımın kalecisinin gözüne güneş tutarak...), o dönem Akademi öğrencilerinin her alanda çok şeyler öğrendikleri yadsınamaz. (7) “Küçüksu Çayırı”nı sahne olarak kullanarak gerçekleştirilen ilk kalabalık, sayısız figürlü kompozisyonu Mevlut’ un... 1980 tarihli “Cimbomlular”, bu resmin bir ayrıntısı olarak resmin ortalarında bir konumda seçilebilmektedir. Goya’dan esinler ile gözlem gücünün ve desen becerisinin çarpıcı bir sentezi... (8) Otto Dix’ in tek kişiye odaklanan bazı portre çalışmalarını anımsatan bu yapıt, sanatçının gerçekçi portre çalışmalarının belki de en başarılısı, en duyarlısı... (9) Eski tiyatro afişlerinin kurgusundan yola çıkılarak çatılmış bir iş. Bu “floş ruayyal” gibi açılmış hatun portrelerinin her biri etüd edilmiş, geçmiş zaman anılarına dayanmaktalar herhalde... (10) Mevlut’un “cam arkası resim tekniği”ni sürekli olarak kullanan belki de tek okullu ressamımız... Ve olağanüstü bir duyarlılık ve başarı ile kullanan, kimliği ile bu tarzı bütünleştiren bir sanatçımız. Rahmetli Sezer Tansuğ’un bir yazısında Mevlut ile halef/ selef olarak eşleştirdiği Cihat Burak’ın halk sanatından esinler taşıyan tarzına en yakın çalışmaları da bu cama arkası işleri belki de...Gençliğinin “Pera”sını dile getiren bu iş, bir devri “en ışıklı hali” ile yansımakta...Araştırmaya, notlamalara, yaşanmışlıktan kaynaklanan gözlemlere, başarılı bir kompozisyon ile biçim organizasyonuna ve Beyoğlu’ nun ara sokaklarının ruhunu yakalayan bir sembolizme ve “hava”ya sahip bir “başyapıt”... (11)Gösteri Dergisi Nisan 1994, a.g.e... (12) Haşim Nur Gürel, “Salyangoz Satıcılarının Seyir Defteri”, Sevimce Sanat Galerisi Yayınları 1992; Sayfa 67. (Yazını tarihi 13.11.1985)
[1] Mevlut Akyıldız, “Ne Sihirdir Ne Keramet, El Çabukluğu Marifet...”, (Küratör:Selin Şengünler, Metinler: Haşim Nur Gürel), İstanbul: Galeri G, 1999, ss:2-5.
|
Serginizi burada duyurabilirsiniz...
Hizmetlerimiz
sergirehberi@gmail.com
|
|
|
|