sergirehberi.com


SERGİ         SANATÇI         MEKAN
Tüm Sanatçılar Güncel Sergisi Olan Sanatçılar


İsmail Hakkı Oygar






SergiRehberi Arşivinden:
Güncel Sergi    Gelecek Sergi    Geçmiş Sergiler    Görseller

Metinler    Metin_detay    Özgeçmiş   


İsmail Hakkı Oygar'ın Sanatı Üzerine - Burcu Pelvanoğlu

İsmail Hakkı Oygar'ın Sanatı Üzerine

"İsmail Hakkı Oygar'ın Sanatı Üzerine" bir yazı yazmak, eldeki örneklerin de yetersizliğini göz önüne alacak olursak, belki de deveye hendek atlatmaktan daha zor bir iş… Oygar'ın biyografisini yazarken, sanatçının İstanbul'a döndüğünde Güzel Sanatlar Akademisi Tezyinat Bölümü'nde Weber'in atölyesinde öğretmen yardımcılığına getirildiğini; bu sırada dönemin Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) Mustafa Necati ve Akademi müdürü Namık İsmail'in, yeni kurulmuş olan Tezyini Sanatlar Bölümü'nün geliştirilmesi taraftarı olduğunu; bu nedenle yurtdışından henüz dönmüş olan Oygar'ın, burada bir seramik atölyesi kurmakla görevlendirildiğini ve böylelikle Türkiye'deki seramik eğitiminin başladığını söylemiştik. Evet, seramik eğitimi başlamıştı, ama nasıl? Bunu Ayfer Karamani'den dinlemeli: "Sadi Diren seramik bölümünde öğrenciydi…Gelir gider onun seramik yapışını seyrederdim. Mezun olduğum yıl, seramik bölümündeki iki hocaya karşı hiç öğrenci kalmadığından, bölüm kapanmasın diye bir ilan çıktı…Sanırım sadece o yıl, diğer bölümleri bitirenlerden de seramiğe gerçek (kayıtlı) öğrenciler alındı… Ben daha mezuniyet kağıdımı almadan seramiğe kaydımı yaptırdım.. Sonrasını biliyorsunuz… Hayali seramik yapıyorduk.. Suluboya ile.. Çamuru elimize alamıyorduk… Hocamız İsmail Hakkı Oygar haftada bir iki defa bana dilekçe yazdırırdı… 'Seramik fırını sağlansın… Aksi halde istifa edeceğim.' diye. Ama yine de fırın gelmezdi." [1]

Fırını olmayan seramik bölümü öğrencilerini de hocalarını da meşakkatli bir iş bekliyordu: Göksu'ya, Hasan Usta'ya gitmek. Sadi Diren bu hikayeyi şöyle anlatıyor: "…Atelyede iki tane torna… Bu tornalar 1939 yılında Atina Fuarı'ndan alınmış. Bir de havagazıyla çalışan fırın… Bekleri var… Fakat fırın bozuk…Derken Göksu ile tanıştım… Yani Hasan Usta ile… Orada öğrendiklerimizi Akademi'de tatbik etmeye çalıştık…" [2]

Seramik eğitiminin durumunu yukarıdaki satırlar özetliyor. Ancak biraz da Cumhuriyet'in ilk yıllarında Türkiye'deki seramik sanatının, en azından sergilerdeki, durumuna bakmakta yarar var. Cumhuriyet'in ilk yıllarında, sadece Güzel Sanatlar Birliği'nin İstanbul ve Ankara sergileri ile Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği'nin yılda iki kez açmaya gayret ettikleri sergiler söz konusu. Biyografisinde de belirttiğimiz gibi, İsmail Hakkı Oygar, Müstakiller'in 1931 yılındaki son iki sergisine katılıyor. Daha sonra Birleşik Resim-Heykel Sergileri, Devlet Resim Heykel Sergileri de buna ekleniyor. Beril Anılanmert, Cumhuriyet'in ilk yıllarında Avrupa motiflerini içeren ürünlerin artış gösterdiğini; bu dönemde klasik sürahi ve kavanozların yanı sıra Kurtuluş Savaşı'ndan sahneler içeren motiflerin de kullanıldığını belirtiyor. Aynı şekilde 1930'larda yerli malı kullanma ve Cumhuriyet'in milli kimliğini ön plana çıkarma ilkeleri uyarınca, I. Milli Mimari Hareketi dönemi binalarında dekoratif çini kullanımının arttığını söylüyor. [3] Bu bağlamda İsmail Hakkı Oygar'ın erken dönem çalışmalına baktığımızda, ki bunların büyük çoğunluğunu eşi Hale Asaf'ın tablolarından tanıyoruz, o yılları kasıp kavuran Art Déco modasını takip ettiğini görüyoruz. Nitekim sergide yer alan "Çılgın Dansözler" ve "Güvercinler" de bunun kanıtı. Oygar'ın Kurtuluş Savaşı temasını işleyen ürünler ortaya koyup koymadığına dair bir ipucu yok elimizde. Ancak duvar seramikleri kompozisyonları da olduğunu, 1963-4 yılları çalışmalarından oluşan, Ankara'da, Fransız Kültür Merkezi işbirliğiyle açmış olduğu serginin katalogundan öğreniyoruz. [4] Söz konusu katalogun arkasında, Oygar'ın sergide yer alan eserlerinin bir listesi de veriliyor. Buna göre "Seramikte İmkanlar" adlı bu sergide Oygar, 70 adet vazo, 12 adet küçük plastik form, 15 adet Anadolu çanağı ve 19 adet duvar seramiği sergiliyor. Tam 116 eser. Bugün bizim Oygar'ı anma adına yaptığımız sergide ise ancak 20 yapıtının imgesi yer alabildi. Durum bundan ibaret!!!

Yukarıda Anadolu çanaklarından bahsettik. Evet, 1960'lı yıllar Oygar'ın Anadolu çömlekçiliğiyle iç içe olduğu yıllar. Adı geçen katalogunda şöyle diyor Oygar: "Anadolu'da çömlekçi ocaklarının bol olduğu yerlerde dolaşıp çömlekçilerle tanıştıkça, çamurun verdiği imkanlarla yaptıkları şekillerin ben şahsen hayranı oldum." [5] Oygar aynı yıllarda Akademi Dergisi'nin 1. sayısında da "Anadolu Çömlekçileri" başlıklı bir yazı yayınlar. Hitit seramiğiyle o yıllarda Anadolu'da devam eden halk seramiğinin paralelliklerini görmekten heyecanlandığını ve bu konunun üzerine eğilmek istediğini belirtir. Eğilir de, bir solukta "Seramikte İmkanlar" sergisini açar.

1967 yılında Uluslararası Seramik Akademisi'nin (IAC) İstanbul'da Güzel Sanatlar Akademisi'nde yapılan geleneksel sergisinin ve genel kurulunun ardından İsmail Hakkı Oygar düşüncelerini şöyle dile getirir: "Merkezi Cenevre'de olan Dünya Seramik Sanatı Akademisi'nce düzenlenen bu sergi gerçekten dünya üzerinde kurulan seramik sergilerinin en üstünüdür. Bu sergiye sanatçılar en güzel eserlerini vermişler. Hepsinde ayrı ayrı bir anlamlı şekil ve usta bir işleme var. Aslında seramik sanatı çamura verilen şekildir, sonra da bu şeklin anlamlı olması gerekir. İşte usta sanatçı, şeklini anlamlı düzeye getirdiği zaman gerçekten güçlü bir eser vermiş olur."

Seramik sanatının 1- Form (Şekil), 2- Mimarinin her alanı, 3- Açık hava (Heykel), 4- Endüstriye girmemiş günlük ihtiyaç seramiği olmak üzere dört bölümde inceleyen Oygar, sergideki ayrıntılara değinerek, "Avrupa tam bir toplu düzende çalışıyor. Bu düzen çoğunlukla açık hava seramiği türündedir ve bunda çok başarılı oluyorlar. Türk seramik sanatı dağınık çalışmasından kurtulamadığı için bu sergide zayıf kalıyor. Önce bütünlüğümüzü bulmamız şart. Her şeyden önce sanatçının bir özü, bir şekli olmalıdır. Şekli bulan, özü bulan sanatçı başarıya ulaşmış demektir. Yine de Türk seramik sanatı çok umut vericidir. Gösterilen ilgi ve harcanan çabalar, bizi başarıya doğru götürmektedir."

İsmail Hakkı Oygar, tuttuğunu koparan biri. Fırınsız ve kimi zaman da öğrencisiz sürdürmekte direndiği seramik eğitiminin durumu bugün ortada. Oygar'ın kurduğu seramik bölümü, bugünkü adıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nin belki de en verimli çalışan bölümlerinden biri… Keza Oygar'ın başını çekenlerden biri olduğu Türkiye'deki sanat galericiliği… Ne var ki, Oygar'ın ikinci eşi Zeynep Oygar ve Amerika'da yaşayan oğlu Ahmet Oygar'ın girişimleriyle başlatılan İsmail Hakkı Oygar Seramik Yarışması, Oygar'ı anmaya yetmiyor…

Bitirirken, bu sergiyi bir başlangıç olarak düşünmek gerektiğini ve Oygar'ın sanatçı kişiliğinin tüm yönleriyle ele alınabileceği bir sergi düşlediğimi belirtmek istiyorum…


[1] Erdoğan Tanaltay, "Karamani'ler", Sanat Ustalarıyla Bir Yaşam, Tekin Yayınevi, İstanbul, 1999, s.142.
[2] Erdoğan Tanaltay, "Sadi Diren", Sanat Ustalarıyla Bir Yaşam, Tekin Yayınevi, İstanbul, 1999, s.147.
[3] Beril Anılanmert, "Seramik Sanatı, Endüstrisi ve Eğitimi", Cumhuriyet'in Renkleri Biçimleri, Türkiye Toplumsal Tarih Vakfı Yay., İstanbul, 1998, s.66.
[4] "İsmail Hakkı Oygar Seramik Sergisi Aralık 15- 30 1964 Ankara", Ankara, 1964, s.5.
[5] A.g.k., s.11.


Burcu Pelvanoğlu






Serginizi
burada duyurabilirsiniz...

Hizmetlerimiz

sergirehberi@gmail.com







İletişim             Hizmetlerimiz             Gizlilik Politikası             Kullanıcı Sözleşmesi