sergirehberi.com

 
SERGİ         SANATÇI         MEKAN
Haftanın Sergileri  •  Güncel Sergiler  •  Gelecek Sergiler  •  Geçmiş Sergiler

Stories
Marie 
Bechaux



01.05.2010 - 15.06.2010



Hush Gallery 
 

Rasimpaşa Mah. İskele Sok. No: 46/1
Yeldeğirmeni Kadıköy İstanbul


Her gün 12:00 - 20:00 saatleri arasında gezilebilir.



Basın Bülteni


Basin Bulteni


STORIES / 01.05.2010 - 15.06.2010

**İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansının desteğiyle
**Supported by Istanbul 2010 European Capital of Culture Agency

Paris’te yürüyorum, sokakta, yerde renkli bir negatif film görüyorum. Kaza geçirmiş bir negatif bu. Aşınmış, parçalanmış. Hemen ilk fotoğraf stüdyosuna koşuyorum. Bir saat sonra elimde baskılar. Bu baskılardan bir film yapmayı düşünüyorum. Ama hikayenin sonu bu değil...

Birkaç ay önce, En Gare (Garda) başlıklı bir film çekmişim, belgesel bir video-art çalışması. Bu filmin ortaya çıkış hikayesi şöyle: Etem Şahin’le bir sabah erken saatlerde Biarritz garındayız, başka bir belgesel filmin çekimi için çıktığımız yolun ilk durağı. Kamerayı kılıfından çıkarıyoruz. Görüntüler boş, ne karakterler ne de insanlar var. Terkedilmiş bir dekor, her şey havada asılı; uyanış vaktiyle şafak sektesinde.

Bir saat sonra Dax’a varıyoruz, orada bir gazeteci ve elektrikçiyle tanışıyoruz. Ben sesi kaydediyorum, öylesine bir konuşma, içeriği belirli bir röportajdan öte, konu: Aquitaine bölgesi, Avrupa, globalleşme, serbest konular çerçevesinde tanıştığımız kişilerin deneyimleri konuşuyor biz sormaksızın. Gazeteci yakın arkadaşı bir Türk garsondan söz ederken, Fransa’yla Türkiye’yi bir ele alıyor, birbirine yaklaştırıyor. Elektrikçiyse, Avrupa normlarını eleştirerek gelecekte İspanya’ya taşınma planlarından bahsediyor.

Bu iki röportajın sesini, Biarritz garının boş peronu görseliyle eşleştirdiğimizde bir belgesel film meydana geliyor. Ses görüntüye hareket verirken, tren istasyonu hikayelerini söylüyor.
Stories ile En Gare filminin rastlantısal estetiğini aşmak istedim çünkü, negatiflerin bulunuş serüveni başlı başına bir tesadüf. Bu fotoğrafları ben çekmedim, fakat buldum: bu bir tanışma. Her fotoğraf gibi, onlar da fotoğrafı çekenle gerçeklik arasında bir buluşma noktası. Bu fotoğrafları yerden topladım fakat eylemin doğası aynı, göz, ele izin veriyor onun yerine görüntüyü yakalaması için. Elim, deklanşöre basmak yerine fotoğrafları yerden topladı. Bu görüntüleri evlat edindim ve STORIES olarak sicilime geçirdim. Bir Mağrip düğünü görüntülerde: kahramanları göçmen bir aile olabilir, ya da evli çift Paris’e balayına gelmiş ve negatiflerini düşürmüş olabilir.

Kesin olan bir şey var: bu görüntüler Fransa’da kolonileşmenin ve kolonilerden ülkeye göçün tarihini sorguluyor. Bunun ötesinde, milli kimlik, küreselleşme ve sınırlar, sınırötesi bir zaman-mekana kavuşuyor. Belgesel şema halihazırda, Garda filminde ele aldığım tartışma-röportaj modelini, bu görüntülerden yola çıkacak filmime uygulamaya karar veriyorum: negatifleri bulduğum yere dönüp, oradan geçenlere fotoğrafları gösterip, kendi deneyimleriyle eşleşen bir hikaye anlattırmak, gördüklerinden esinle.

O gün zarfında, fransızların, yabancılar (fotoğraftaki yabancılar) hakkında fikirlerini almak niyetim. Bu tanıklık daha sonra filmin yegane ses kaydı olacak ve mağrip düğünüyle eşleşecek. Bu fikirlerimi paylaşmak üzere, montajcım Arthur de Lipowski’yle buluşuyorum, daha bir şey anlatmama izin vermeden, Çin’de bir film stüdyosunda bulduğu 35 mm filmleri tutuşturuyor elime: eski bir coca-cola reklamının aşınmış pelikülü bu. Görüntüler zamanla yeşilleşmiş, eskimiş. Film fikrini bir kenara bırakıyorum bunun üzerine.

Çin’den gelen pelikülle başka bir film yapma fikri doğuyor sonrasında. Fotoğraflardan, dört adet üç parçalı tablo (triptyque) oluşturmaya karar veriyorum, böylece her biri bir hikaye anlatacak ve sinemasal kurgu’ya sadık kalmış olacağım. Fotoğraflar sabit sergilenimlerine rağmen bir filmden sahnelere dönüşecekler. Bütün bunların ötesinde, fotoğraflarda baskıdan seçilen çizikler ve izlerle Stories üstüste çekim tekniği (surimpression) , gravür ve pentürden geçerek deneysel sinemanın tarihini resmeder gibi.

Böylece, hikayedekiler ekrandan çıkarak birer tabloya dönüşüyorlar. Tablolar ki, bugünün duvarına asılmış bir toplumun freskosu.

Çin’den gelen reklam filmi için de aynısı geçerli: fotoğraflar gibi, o da zamanın tanıklığını eden, bulunmuş bir pelikül: komünist Çin’in seksenli yıllarda coca-cola’ya bakışı. Filme Chinese Cola adını veriyorum, ve bu filmle, teknik anlamda sinema atalarına geri dönmüş oluyor: Kinetoskop.

Üzerinde çalışmak üzere, 35 mm’lik pelikülü dijital ortama aktarmak istediğimde, laboratuvarların çoğu, pelikülün yıpranmış yüzeyini bahane ederek beni geri çevirdiler. Anladım ki analog baskı kendi başına yeterli değil, ileri dijital baskı ve çoğaltma tekniklerine boyun eğiyor. Pelikülüm, bir antika olarak dijital ortamda serüvenine devam edecek öyleyse. Bunun üzerine, bir fotoğraf laboratuvarına gidiyorum, bobinin tamamı yerine, tek tek fotoğramları bastıracağım ve daha sonra dijital montajla onları yeniden birleştireceğim. Chinese Cola, animasyon tekniğiyle saniyede 24 kare görüntü birbirine eklenerek montajlanacak.

Analog ve dijital görsellerle STORIES, zamanın arkeolojisini yapar gibi bulunmuş eşyalarımız ve fotoğraflarımız üzerinden, çağımız insanının ve toplumunun hikayesini işliyor.

Açılış: 01.05.2010 Cumartesi, 18:00 - 23:00

Ziyaret Saatleri: Haftanın her günü 10:00 - 21:00






Serginizi
burada duyurabilirsiniz...

Hizmetlerimiz

sergirehberi@gmail.com







İletişim             Hizmetlerimiz             Gizlilik Politikası             Kullanıcı Sözleşmesi