|
td>
| |
12.04.2012 - 08.05.2012
Linart Sanat Galerisi
Abdi İpekçi Cad. No: 24/4 Gülen Apt.
Nişantaşı
Şişli
İstanbul
212-247 47 29
www.g-linart.com
|
Basin Bulteni İz Üzerinden Düşünmek …
“İz” Jacques Derrida’nun dekonstrüksiyon adını verdiği eleştirel düşünce yönteminin en önemli konseptlerinden birisi. Bu önemli Fransız felsefeci, diğer kavramları için de yaptığı gibi, “iz”i pozitif ya da negatif olarak tanımlamaz; hatta böyle bir yönelimden bile kaçınır. Böylece “iz” kavramı, birçok anlamı içerisinde barındırarak, dogmatik bir “tek” yönelimi geçersiz kılmaktadır. “İz” bu bağlamda, bir yokluğun varlığını, daima şimdide yokluğu var olan bir belirsizlik durumunu göstermektedir. Ya da diğer bir deyişle iz – birazdan değineceğim Seyit Mehmet Buçukoğlu’nun son serisindeki işlerde duyumsanacağı gibi – daima şimdide var olan dilin eleştirisini içerisinde taşıyan bir belirsizliği de imlemektedir. İşte Derrida bu belirsizliğe dair pozitif ya da negatif bir yargıda bulunmaz.
Dekonstrüksiyon bir metnin kendi içerisinde taşıdığı içsel çelişkilerde yatmakta; bundan hareketle farklı bir anlam inşa etmektedir. Bu anlık bir yıkım ve inşa sürecidir. Derrida bu çelişkilerin tesadüfi ya da ayrıcalıklı olmadığını ilan ederken, çelişkilerin mutlak bir saf varoluşun metafiziğinin; daima ve zaten dilin içinde saklı olan aşkın bir gösterilenin teşhiri olduğunu ilan etmektedir. Böylece ortaya çıkan şu ki, bu “daima – zaten saklanan” çelişki, “iz”in ta kendisidir. Bu kısa girişi yapmamın nedeni Derrida’nın “iz” kavramının Seyit Mehmet Buçukoğlu’nun son serisi olan “Sözün İzi”nde yer alan yapıtlar üzerine uygulanabileceğini düşünmemden. Çünkü bu son seri, söz ve iz üzerindeki ilişkiye, sözün izine ya da iz olarak söze odaklanmaktadır. Bunu yaparken çağırdığı anahtar kavramlar ise “değişim”, “dönüşüm” ve “ölüm ile yaşam” arasındaki ikilik. Tabii ister istemez bu kavramlara odaklanırken kullandığı yöntem ayrı bir değerlendirmeyi gerektiriyor. Onlara değinerek, Seyit Mehmet Buçukoğlu’ndaki “sözün izi” konusunu sonlandırmalıyım.
Sanatçının çalışmalarında fondaki açık renk alanın varlığı, hiç kimsenin önceden bilemeyeceği, bilmediği o ilk oluş halini imlemektedir. Bir boş kağıt şeklindeki bu varlık, üzerine gelecek olan etkilerle birlikte dolmaya başlayacak ve böylece boşluktan ortaya bir “varlık” çıkacaktır. İşte bu varlığın, varoluşun geçicilik halleri Seyit Mehmet Buçukoğlu’nun müdahalelerinde görünür olmaktadır. Peki, nasıl? Öncelikle sanatçının dayandığı felsefi temelleri kısaca hatırlamakta yarar var, zira Buçukoğlu bu uygulama ile felsefenin kümülatif bilgisini kullanmaktadır. Herakleitos “pante rei” (her şey akar ve değişir) derken, Hegel “mücadele her şeyin atasıdır” derken işte yaşamın sürekli bir dönüşüm ve değişim olduğunu önceki yüzyıllardan bize fısıldamaktaydılar. Aynı biçimde geçen yüzyılın önemli felsefecilerinden Henri Bergson da evrimin daimi bir akış ve değişim süreci olduğunu belirtirken, bu “iz” olgusunun varlığını hesaba katmıştı.
Yaşanmışlıkların iz’lerini aktarma konusunda Seyit Mehmet Buçukoğlu geçici olma durumunu verebilecek yöntemler uygulamaktadır: Yakma ve paslandırma gibi. Bu varolma durumunu yansıtırken kullandığı malzemelere bakıldığında görülenler ise toprak, keçi derisi, kına, böcek kabukları, çiçek ve yaprak özleri, çay, kahve vb. Sanatçının kavramları ele almaktaki ustalığı işte tam burada devreye girmektedir: Doğada var olan, varoluşa ait geçici olma halini yapay ve sentetik ürünlerle vermek yerine, doğal malzemelerin kullanımı ile gerçekliğin temsilini sunabilmek.
İşte böyle bir yaklaşımla “Sözün İzi” serisindeki “sözler”, “izlerini” gösterebilmektedir. Harfler deforme olduğunda, zamana ya da baskılara direnemediklerinde yaralanmakta ve birer iz’e dönüşmektedirler. Fakat işte tam da bu noktada o iz’lerin varlığı oldukça önemli: İz, görünümün ve anlamın ilk haline özdeş olmasa da, onun niteliğini taşımakta, onu – kültür kavramının da yüzyıllardır yaptığı gibi – “değiştirmekte” ve “dönüştürmekte”dir. Böylece sanatçının felsefe ve sanat arasında salınarak “disiplinlerarası” bir üretim yöntemi kullandığı görülebiliyor. Her şey bir iz bırakır, izsiz bir şey olmaz. Bu “söz”ler için de fazlasıyla geçerli. Sözleri ne kadar silerseniz silin, kaybolmazlar. Orada, burada bir yerlerde mutlaka izlerini bulabiliriz. Eğer bulamazsanız, bu sefer de onu silmeye çalışanın izlerini bulursunuz. Bunun için size gereken şey sadece bir boşluktur. İşte bu hiçbir anımsama ve çalışmanın dolduramayacağı boşluğu, Seyit Mehmet Buçukoğlu’nun işlerindeki açık renk alanlarda rahatlıkla görebilirsiniz. Bu boşluğun üzerine asla durmayacak, sonlanmayacak bir yazı öneriyor sanatçı bize. Bu yazıda gösteren/gösterilen ayrımı yok. Sadece “iz”ler var.
Fırat ARAPOĞLU
|
|
Serginizi burada duyurabilirsiniz...
Hizmetlerimiz
sergirehberi@gmail.com
|
|
|
|