sergirehberi.com

 
SERGİ         SANATÇI         MEKAN
Haftanın Sergileri  •  Güncel Sergiler  •  Gelecek Sergiler  •  Geçmiş Sergiler

Çokluk
Ahmet Doğu 
İpek

Sergisi



02.03.2012 - 14.04.2012



Sanatorium Gallery 
 

Kemankeş Mah. Mumhane Cad. No: 67 Laroz Han
Karaköy Beyoğlu İstanbul


www.sanatorium.com.tr






Genel Bilgi


Genel Bilgi


'Çokluk / Multitude'

Ahmet Doğu İpek'in -kütle- desenlerinde seyirciye bu kadar tanıdık gelirken aynı zamanda mesafelenen bakış(ım) nasıl tanımlanabilir? Özdeşleşme, form ve gösterge bağlamında, dirimselliğinden dolayı bir tanıdıklığa (gündelik hayatta karşılığı olan bir biçim-nesne ve aynı zamanda sanat tarihsel bir aşinalık -geleneksel örüntü ve malzeme...) işaret ediyor şüphesiz. Sanatçı, üzerinde yavaşça hareket ettiği, acele bir tavırdan, atraksiyondan uzak, neredeyse zamanı yavaşlatan bir ritme sahip… Bu eserlerde duyumsanan ana öğelerden biri, gösterilenin kendi ritmi ve bu ritmin bütün ipuçlarını veren plastik öğeleridir. Yöntemin ipuçlarıdır, yöntem bir ipucudur. Yüzeyden suratımıza çarpan leke, bir merkeziliktir. Dolayısıyla bakışımızı bünyesine alarak, gözümüze sokulan bir parmaktır. Yapıtlarda ilk elden ortaya konulmaması gereken öğeyi başa almış olduk böylece. Bize gösterilen kuşkusuz devingen ve hareketli bir imajdır. Fakat bu hareket oxymorondur. Ayrıca ortaya çıkma sürecine dair nüveler, bize bir ısrardan ve bahsettiğimiz imalat sürecini imler.

Neredeyse cermenik bir irade ve sabırla üzerinde vakit geçirilmiş yüzeyle, bizi sabitler. Buna paralel, eserin eylem olarak ortaya çıkma sürecini deşifre eden bir dolaysızlıkla karşı karşıyayızdır. Örtünme, sıkışma, sarmala(n)ma, daralma ve gevşek alanlar (geriye kalan yüzey)... Tüm bunların kapattığı örttüğü nedir? Psikanalisttik yönden fallus?

Hayır! Bu desenlerde kendi kendini sarmalayan, formsuz bir halden, tam da bu nedenle kendi kendini dolaşıma sokarak kuran, kurtaran ve kilitleyen bir yapı söz konusudur. Şüphesiz kumaş diye kodlanan metaforun biçimsel olarak aşırı, neredeyse anamorfoza varan bir uzunluğa ve açıya sahip olduğunu bilmemiz gerekiyor. Metaforumuz sanatçının ağzıyla bir ''makina''dır. Fakat bu makine, kendi kendini yok etme becerisinden mahrumdur. Bütün randımanlı çalışma temposuna rağmen en ufak bir şey üretmez. Tam olarak bu nedenle yukarıda bahsettiğimiz sıkışma, daralma, sarmalanma gibi aksiyete göstergeleri makinanın amacının tersine, sonuçsuz ve işlevsiz edimleridir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, bütün bu dolaşım, sarmalın kendine yönelik sıkışıklığıdır. Bu durumda makinanın ontolojik nedeni (bir problem olarak) bir anomaliye dönüşüp ters tepiyor. Ayrıca metafor durumunda bile metamorfize edilen durumların tüm özelliklerinin açık biçimine bürünüyor.

Kendi uzamına mıhlanmış bir kütle... İletişimsiz bir sıkışıklıkla kendi kabuğuna dolanan fakat bundan bir türlü kurtulamayan bir kütledir bahsedilen. Dikkatlice bakıldığında bütün doğal ve organik kıvrımlarına rağmen neredeyse kodlanmış bir çelişkiler zinciri şeklinde deşifre edilebilecek, fiktif yapıntılar toplamıdır. İşte çalışır durumda olan makinamızın üretemediği sonuç budur. Bir şey üretmez fakat bize kavramlar fırlatır. Bir sekans bir makara bitene deg kesilmeden işliyor. Tıpkı bahsedilen kütlenin kesilmeksizin kendi bütününü devam ettirmesi gibi. Bu, kendine dönük devinim bütünlüğüdür fakat bütün bu devinim kendi dışına yönelik hareket’e işaret etmek yerine, kendini askıda bekletir. Girift kütle ait olduğu yüzeyin kendisidir aslında. Bir deri-kabuktur. Örttüğü alanı açıp soymuştur. Bunun için kendine dolanmış, askıda kalmış, sahneden çekilmek yerine sahnenin kısmen hem kendisi hem de kabaca lekesi oluvermiştir. Aslı itibariyle bu bir antagoni bakışıdır. Yüzey bükülmüş, kıvrılmış ve düzelmiştir, geriye kalan tortusudur. Godard'ın dediği gibi, gözünüzü kapadığınızda temsili, açtığınızda gerçeği görürsünüz. Burada eserin fiziksel olası tüm yüzeyine baktığınızda gerçeği, merkez-kütleye baktığınızda ise gerçekten geriye kalan, kıvrılmış halini görürsünüz.


Konstrüksiyon Rejimi

Soyulmuş ya da soyunmuş bir suret, bir şehir silueti. Her ne kadar gotik kasvetin retoriğinden beslenen imajlar olsa da, bu kasvet strüktürü sanayi kentlerinin periferi manzaralarının iskeletidir. Boğucudur fakat buna rağmen haz vericidir. Kütle- desenlerin tersine merkezi değil merkezkaçcıdır. Sinemadaki kaş gibidir. Biliriz ki bize sunulan, gerçekliğin bir kısmıdır ve en azından gösterilenin geriye kalanı da vardır, belki uçsuz bucaksızdır.

Blade Runner adı filmin post modern şehir sunumunun başlangıcı olduğu söylenir. Filmde ara ara seyirciye parçalar halinde sunulan peyzajlarda teknoloji, mimariyi tamamen kontrol altına almış uçsuz bucaksız bir mega-çöle dönüştürmüştür. Adeta devasa bir ana uzay gemisini, gemi-şehri izler gibiyizdir. Oysa kamera ne zaman kahramanımıza dönse bu devasa teknoloji kütlelerinin diplerinde yağmur yağmakta sanki her taraf çamura bulanmışçasına bir kirlilik efektine bürünmektedir. Buharlı kalabalık caddede Çinliler kahramanımızın muhtemelen ana yiyeceği olan nudl satmaktadırlar. Kasvet, cehennem sonrası filmleri aratmayacak raddededir. Oysa filmin son sekansı bütün bu gösterişli teknoloji peyzajına rağmen, yıkık dökük, şu anda yaşadığımız, hatta filmin çekildiği yıllara göre bile tarihi sayılabilecek köhne bir binada devam eder ve çatısında son bulur. Demek ki kamera uzaklaştıkça makro ölçekte her şey inanılmaz derecede mekanik ve teknolojikken, kahraman'a (insana, hikâyeye) her yaklaştığında mikro ölçekte her şey bir önceki gösterilenin tam tersine döner. Bu yapıtlarda da surete, gösterilene uzaktan bakarız. Jestüeldir çünkü bakışa göre konumlanmış ve örgütlenmiştir. Bu bir konstrüksiyon rejimidir.


Erol Eskici






Serginizi
burada duyurabilirsiniz...

Hizmetlerimiz

sergirehberi@gmail.com







İletişim             Hizmetlerimiz             Gizlilik Politikası             Kullanıcı Sözleşmesi