sergirehberi.com


SERGİ         SANATÇI         MEKAN
Tüm Sanatçılar Güncel Sergisi Olan Sanatçılar


Gencay Kasapçı






SergiRehberi Arşivinden:
Güncel Sergi    Gelecek Sergi    Geçmiş Sergiler    Görseller

Kişisel Sergiler    Karma Sergiler    Ödüller    Metinler    Metin_detay   
Metin_detay    Metin_detay    Özgeçmiş   


Gören Güz ve Gören Yürek - Jale ERZEN, 22 Nisan 1988, Cumhuriyet Gazetesi

Gören Güz ve Gören Yürek

Jale ERZEN

Kültür, geliştirdiği süreli paradigmalarla ve şifreleştirdiği imgelerle adeta toplumun seyrettiği bir perde oluşturuyor. Üslupların genelleşip moda oluşturması da böyle bir olgu. Sanatın amacı ise bu perdenin arkasını görebilmek.

Sanatta gerçek ya da biçim ikilemi eski olduğu kadar politik bir tartışma konusu. Ressam için "görme" basit ve anlık bir olgu değil; pratik algının her zaman erişemediği özlerle ilişkili.Bu özlerin ne olduğu ise sanatı yapanlar için farklı,sanatı kullananlar için farklı ideolojilere bağımlı olmuştur.Ressam aradığı öze farklı isimler vermiştir,ama erişmek istediği her zaman tanıdığının ve isimlendirebildiğinin ötesindedir.Sanatı kullananlar ise çoğunlukla onu isimlendirebildikleri kadar anlamakla yetinmiş,hatta tanınmış kalıplara sokmaya çalışmışlardır.Zira sanat ancak o vakit kullanılabilir bir meta olur.Üslupların modalaşması da böyle kullanılabilir tanımlara sokulmalarıyla ilgilidir.Bu nedenle modalar genellikle biçimci yaklaşımlardan oluşmuştur.

İçeriğin özü ile ilgilenen sanatçıların çoğu üslup sınıflandırmalarına girememiş, bireyci olarak kalmışlardır. Bu kapsamda anlaşılmama sorunu sanatın başlıca çıkmazıdır. Hele sanatçı karanlıklar içinden ancak uzanabildiği gerçeği fazla gürültü koparmadan ifadelendirmeye çalışıyorsa... Gencay Kasapçı'nın sanatının bu tartışmalar ışığında değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Gencay 1960'lar sonunda İtalya dönüşünden bu yana, zaman içinde değişen imge ve odaklaşmalarla gerek çizimlerinde, gerek resimlerinde "görme" konusunu işlemiştir. Ve "görme" nin inceliklerini genellikle gösterinin üstünde tutmuştur. Ufak renk yuvarlakları ve fırça tuşları kullandığı soyut resimlerle, somutun en ufak ayrıntılarına girdiği son çizimleri arasındaki büyük biçim farkının altında yatan amaçlar pek farklı olmamıştır. Ancak soyut resimlerindeki ilgi gözün kendi mekanizmasındaki heyecanı tattırırken, giderek arayış, görülenin dünyasına yönelmiştir. Bugün Gencay'ın sanatındaki gerçek karşısında alçak gönüllü, adeta müdahaleden çekinen doğrulukçu tutum, insana nerdeyse sanatçının varlığını unutturuyor ve algılanan ile seyirciyi ancak bir Haiku'da olabileceği kadar birbirine yaklaştırıyor. Önce bu çizimlerden söz etmek istiyorum. Çizim sergilerde az karşılaştığımız bir tür; ancak sanatçının özel ve öznel dünyasına en çok yaklaşan bir ifade olduğu gibi, sanat tutumunun da en doğrudan gösterisi. Bu bakımdan sanat uzmanları için bir Rubens ve Michelange, bir Giacometti, Inges ya da Cezanne çizimi bu sanatçıların büyük yapıtlarından daha derin kıymetler taşırlar. Gencay'ın çizimleri ise analitik biçim incelemeleri ya da teknik denemeler değil.

Resimleriyle oldukça benzer bir taşıyorlar. Aralarındaki önemli fark, çizimlerde nesnelerin önceden belirlenmiş bir kompozisyon düzenine boyun eğmemesi. Böylece onların kendi dünyalarına daha dolaysız girebiliyorsunuz. Çevredeki boşluk ya da uzam tuvalin çerçevelenmiş, sınırlanmış, hazırlanmış dünyası değil, nesnenin nefesi ve varlığı ile derinlik kazanan bir alan. Sanki gördüğünüz yaprak, dal, çiçek kâğıda kendiliğinden yerleşmiş, zorlanmışlığın yükünü hissetmiyor. Bunlara bakınca görme ile ilgili bir felsefeyi düşünüyorum: Nesne bizim tanımlarımızla görüntü kalıbına soktuğumuz bir pasif olgu değildir, varlığının devinimi ile ve bizimle kurduğu çok boyutlu ilişki ile bize anlamlar gönderir. Onu olduğu gibi anlamak için tüm ön yargılardan sıyrılmak ve duyumsal iletişime kendini terk etmek gerek. Gencay'ın çiçek, dal, ağaç ve peyzaj çizimleri gerçek sanatseverlere bir fısıltı gibiydi. Zarif ve görsel açıklığı olan bir düzen içinde sunulan bu çizimler kuşkusuz herkesin hoşuna gitti... Tıpkı mütevazı görünen bir Japon bahçesi gibi. Ancak onların felsefesine ve görmeye ilişkin sorularına ne denli girildi bilemiyorum.

Şunları anımsıyorum: Yüzeyleri bir Gotik katedral kulesi gibi işlenmiş eski bir ağaç, cidarları soğuğu, güneşi rüzgârı anlatıyor -ya da incecik birkaç çizgi kıvrımından oluşan bir ağaç portresi- otların, dalların kendi iç yalnızlıklarına ulaşan acelesiz keskin çizgiler - yerçekimine boyun eğen ağır bir fiziksellik yerine yaprak ve kabukların arasında nefes alan bir varlık hissediyorsunuz. Bir vazo ve çiçek demeti ne denli farklıdır bir kır otundan: sanki hoşa gitmek için poz vermiştir. Ya da bir sokak ardından görünen ağaçlar cümbüşü aralarında nasıl bir dünyayı paylaşırlar? Eski bir bahçede doğaya terk edilmiş ağaçlar insanların düzeninden habersiz olsalar da dallarını birbirlerine uzatırlarken aralarında sessiz birtakım anlaşmalar vardır. Rüzgârla savrulan otlar kendi içlerine döne döne bütün bir dünya oluştururken, varlık olmanın da bir simgesi oluverirler... Bir çocuğun ilk çizimindeki yuvarlak gibi Gencay'ın çizimleri usulca bu farklı dünyalara girip çıkıyor ve her defasında onların dilini kullanıyor. Bugünkü doğaya dönük resimlerinde ise sanatçı soyut çalışmalarında gözün takıldığı yüzeyleri, titreşimleri de aşarak daha derinlere odaklaşmaktadır. Görme yalnızca gözle değil duygu ve düşünce ile gerçekleşiyor. Her dal ve çiçek bir varlık bütünü, başlı başına bir evrendir. Bunu ifade eden temel simgeler küreler ve yaşamın girift arterlerini oluşturan çizgilerdir. Renkler yumuşamış, yüzeyleri değil, atmosferi anlatırlar.

Bu resimler çoğunlukla çiçek, yaprak ve dallar üzerine. Ama gerek biçimleriyle, gerek esprileriyle Zen sanatının gizemine yaklaşıyorlar. Söyledikleri şeyler yine de en çok insanı ilgilendiriyor. İnsanı onun evren içindeki küçük yerini. Ve belki de şunu söylüyorlar: Bu küçük yerin değeri tüm varlıkların değeri ile anlam taşır. Sanatçının sanat felsefesi, çizimlerde ve resimlerde ve bunların görme ile ilgili kavramlarında ifade edilmektedir. Gören göz ve gören yürek. Varlığın mucizesi görmenin mucizesiyle gerçekleşiyor. Görmek ve görülmek var olmanın devinimini ve ortaklığını yaratan mucize.

22 Nisan 1988, Cumhuriyet Gazetesi






Serginizi
burada duyurabilirsiniz...

Hizmetlerimiz

sergirehberi@gmail.com







İletişim             Hizmetlerimiz             Gizlilik Politikası             Kullanıcı Sözleşmesi