sergirehberi.com


SERGİ         SANATÇI         MEKAN
Tüm Sanatçılar Güncel Sergisi Olan Sanatçılar


Yüksel Arslan






SergiRehberi Arşivinden:
Güncel Sergi    Gelecek Sergi    Geçmiş Sergiler    Görseller

Metinler    Özgeçmiş    Metin_detay   


Yüksel Arslan 40 Yıl Sonra Yurdunda! - Levent Yılmaz

Yüksel Arslan 40 Yıl Sonra Yurdunda!

20. yüzyılın yetiştirdiği dünyanın istisnai sanatçılarından Yüksel Arslan’ın ilk retrospektif sergisi 13 Eylül 2009 – 21 Mart 2010 tarihleri arasında Garanti Bankası ana sponsorluğunda santralistanbul’da...

1933 yılında Eyüp’ün Bahariye semtinde doğan Yüksel Arslan, aslında, bu sergiyle, bir anlamda mahallesine de dönüyor. 1969’dan bu yana hiç Türkiye’ye gelmemiş olan sanatçı, sergi sırasında İstanbul’da olacak.

İstisnai dedim Yüksel Arslan için. Ne demek istediğimi açayım: 1933 yılında doğan Arslan’ın babası Eyüp’te bir fabrika işçisi, annesi ise bir ev kadını. İkinci Dünya Savaşı yıllarında komşuları olan bir İsveçli işadamının evinde gördüğü sessiz Karagöz filmleriyle, Eyüp’ün tepelerindeki mezartaşlarıyla, çiftleşen kediler ve köpeklerle büyüyen, uzun sarı saçlı Arslan, çizer olarak ilk ününü mahallesinde kazanır. Ondan sürekli çizmesi istenir... İstanbul Erkek Lisesi’ne kaydolan Arslan, bu yıllarda edebiyat dünyasını tanımaya başlar: Camus’ler, Kafka’lar okunmaktadır bu yıllarda. Ancak lisedeki resim hocasını de zikretmeden geçmeyelim: Hakkı Anlı.

Çizmeyi kafasına koyan Arslan, dönemindeki gençlerin aksine Akademi’ye gitmemeyi seçer. Bu seçim ve bunu izleyecek birçokları, Arslan’ın bütünüyle kendine has dünyasını biçimlendiren temel yapıtaşları olacaktır. Arslan, Sanat Tarihi okumak üzere İstanbul Üniversitesi’ne gitmeye karar verir; sınıftaki tek işçi çocuğu odur. Hocası Mazhar Şevket İpşiroğlu, asistanı ise Sezer Tansuğ’dur.

Arslan, küçük kağıtlara, defterlere sürekli not almakta, sürekli çizmektedir: Bir okul gezisinde, herkes gezerken o tarlalara vurur kendini ve köylü kadınlarla karşılaşır: Halı ve kilim için iplik boyamaktadırlar. İlk o zaman karşılaşır doğal boyalarla. Kadınlar kök boyaları, taşları, toprağı gösterirler ona... Bu keşfe bir başka keşif de eklenecektir: Mağara devrinin boya tekniği. Bunun reçetesini de Tünel’deki Haşet Kitabevi’nden aldığı Mauduit adlı bir yazarın kitabında bulur: Kan, sperm, yumurta akı, idrar, bal vs. vs. Arslan bu tekniği yıllar içinde geliştirecek, yetkinleştirecektir.

İlk sergisini 1955 yılında Adalet Cimcoz’un Maya Galerisi’nde açtığında, herkes usta ama bir o kadar da istisnai bir sanatçıyla karşı karşıya olduğunun farkındadır. Bütün eserler satılır! Yüksel Arslan’ı dünya çapında bir ressam olarak ilk selamlayanlar Sabahattin Eyüboğlu, Mazhar Şevket İpşiroğlu ve Sezer Tansuğ olacaktır. “İlişkilere, Davranışlara ve Sıkıntılara Övgü” dese de bu sergiye, insanların buruş buruş olduğu, birbirlerine açlıkla ve hayvansılıkla yapıştığı bu çizimler temelde Karagöz biçimleri aracılığıyla büyük bir İnsanlık Komedya’sına işaret eder. Sergimizde Arslan’ın az bilinen bu dönemi ilk defa kapsamlı bir biçimde ele alınacak.

Sergide, 1955 ile, Arslan’ın Paris’e gideceği ve ilk arture’leri yapacağı 1961 yılı arasını da ayrıntılı olarak ele alacağız. Bu dönemde en hayati destek, Yaşar Kemal’in İnce Memed’ini de çevirecek olan sanat eleştirmeni Edouard Roditi’den gelir: Onun ve kimi tanıdıklarınını tavsiyelerini dinleyen Gerçeküstücülük’ün Papası André Breton Arslan’ı Gerçeküstücülük sergisine davet etmektedir. Resimler o yılların bürokratik mevzuatı yüzünden maalesef yurtdışına çıkartılamayacaktır.

Bu dönem Arslan’ın çılgınlar gibi okuduğu dönemdir. Arslan, okuduklarından hafızasında kalanları artık kendi boyalarıyla kendi hazırladığı kağıtlara çizmektedir. En çok da erkekle kadının kimyasını, bedenlerin buluşmasını, phallus’ları. Marquis de Sade ve Lautrémont okuyan Arslan, artık imzasını ara sıra Comte de Phallus olarak atmaktadır. Ferit Edgü’den Selahattin Hilav’a, Arslan’ın bu dönemdeki resmi, edebiyat ve düşünce alanından gelme yazarlar tarafından dikkatle takip edilir.

Tekniğini giderek yetkinleştiren Arslan, Paris’teki bir galericinin, Gerçeküstücü ressamları sergileyen Raymond Cordier’nin davetiyle (ve Ferit Edgü ile Mübin Orhon’un desteğiyle) Paris’e gider. Artık, Arslan ne “Art” yani “Sanat”, ne de “Peinture” yani “Resim” olan bir tür geliştirmiştir. Bu türe bir de ad takar: “Arture”. Resim ile yazı, resim ile şiir arasında bir yerdedir “Arture”.

İlk arture’ler sarsıcı bir yıkıcılık, dolaysız bir cinsellik, inanılmaz bir hayalgücü taşımaktadır. Sartre’dan Breton’a, ama özellikle NRF’in yöneticisi Jean Paulhan’dan “Art Brut” akımının kurucu ismi Jean Dubuffet’ye, Paris yazı-çizi dünyası bu sergiyle birlikte Arslan’ın hayâl ve çizgi dünyasını selamlar. Arslan’ın arture’leri, sonradan Centre Beaubourg’u kuracak Başbakan Georges Pompidou’nun şahsi koleksiyonuna kadar girer.

Arslan’ın neredeyse eline geçen her kitabı okuduğu, sürekli notlar alıp hayvanlar ve böceklerinkiyle insanların dünyasını harmanladığı, bu harmanları makinelere bağladığı, ölümün ve hastalıkların kol gezdiği, ıstırap çeken canavarların yer aldığı coğrafyaları çizdiği bu ilk dönem, Türkiye’de neredeyse hiç bilinmiyor. Sergimizde 1962-1967 arasına ait, Türkiye’de hiç görülmemiş, bilinmeyen 50 civarında arture sunacağız.

Arture Peinture’e karşıdır, der Arslan ve kilit bir kavram karşımıza çıkar: Karşı olmak, muhalif olmak. Genelgeçer resim sözleşmelerine, boyaya, boyama tekniklerine, döneme, dönemin resmine, insanlığından çıkmış insana, herkese ve her şeye karşı olmak. Yüksel Arslan, tekniğiyle ve boyasıyla, konularıyla ve bakışıyla, artık hem kendini kabul etmiş, hem de kendini kabul ettirmiştir. Türkiye’ye dokuz ay için döner, bu dönemden kısa bir Artur(c) dizisi çıkar.

1968 ve siyasi iklim Arslan’ın arture’lerinde o muhalif yankıyı bulacaktır. Sade, Freud ve Marx. Ama Bataille, Van Gogh ve Artaud da, yani “Toplumun intihar ettirdikleri”: Düşünürler, deliler, delirtilenler. Sömürülen Afrika, sömüren Fabrika. Çalışanlar, güdülenler, muktedirler. Rimbaud ve Marx, dünyayı ve insanı değiştirme hayâlleri. Para ve sistem. Kriz ve Sistem. Bu buhranlı 1968 ve 1969 yıllarından Yabancılaşma dizisi çıkar. Büyük bir esere hazırlık gibidir bunlar. 69 sonunda bir karar verir Yüksel Arslan. Marx’ın Das Kapital’ini resimleyecektir. Bu eşi görülmedik büyük proje, çok geniş çaplı okumalara sevkeder Arslan’ı.

Kapital ve Kapital’in Güncelleştirilmesi tam 10 yılını alacaktır Arslan’ın. On binlerce sayfa okuma, binlerce sayfa not ve nihayetinde ortaya çıkan 55 arture. Bu dönem de sergimizde hakkettiği yeri alacak. Şunu da belirtmek isterim, 1965 yılından bu yana Yüksel Arslan’ın temel işi okumak ve not almak. Sabahtan akşama kadar okuyan ve defterlerine not alan Arslan, arture’lerini bu defterlerdeki yazılardan yola çıkarak çiziyor.

İki ila yedi-sekiz ay arasında bir çalışmanın ürünü her bir arture. Her biri bin sayfayı bulan Arslan’ın yirmi civarındaki not defteri, sergimizin önemli bir parçası.

1980 yılında Arslan Etkiler dizisine başlar. Okuduğu ve etkilendiği yazarlar, düşünürler, bilim adamları, sinemacı ve bestecilerin eserlerinden ve özellikle de hayatlarından yola çıkan Arslan, bu her bir etkide yaratma ile delilik, sıkıntı ile hastalık, cinsellik ile yıkım arasında gidip gelen insanın ihtişamı ile sefaletini ele alır. Bu da bir hazırlanma süreci olarak görülmeli bence. İnsan dizisine hazırlanma süreci. Bu dönemden ve hemen ardından gelen Autoarture dizisinden de yüz civarında iş sergimizde olacak.

İnsan dizisi dedim. Arslan’ın Kapital’le birlikte şaheseri. 1986 başlayan ve 1999’a kadar süren bu çalışma, belki de dünyanın en zor konularından birisine saldıran ve bunun altından hakkıyla kalkmaya çalışan bir düşünür-çizer’in ulaştığı zirveyi göstermesi bakımından da paha biçilmez bir kıymete sahip. Dünya üzerinde hayatın başlamasıyla, tek hücreli canlılarla, üreme süreçleriyle konuya bir giriş yapan Yüksel Arslan, İnsan denen yaratığı biyolojik, kimyasal, toplumsal, düşünsel ve ruhsal tüm bilgilerle kuşatmaya çalışır bu dizide.

Bu dizi için okunmuş kitaplar kaynakçasına bakmak bile, ruhsal hastalıklarla kimyasal ve biyolojik olanın kesiştiği yerde Arslan’ın ne denli özgür ve istisnai bir bakış geliştirdiğini gösterir. Bu muhteşem dizi, neredeyse eksiksiz bir biçimde yeralacak santralistanbul retrospektifinde.

1999 sonrası Arslan tekrar Etkiler’e döner. Bu kez dizinin adı, Yeni Etkiler’dir. Yine okumak, yine okumak, yine okumak. Yine dolan defterler ve her biri kendine has, biricik, tekil, taklit edilemez hayatlar.

Yine delirtilenler, yine delirenler, intihar edenler, sevenler ve haksızlıklara karşı koyanlar, sevişenler, düzüşenler, dünya nimetlerinden mahrum kalanlar, acı çekenler. Yeni Etkiler de Türkiye’de bilinmeyen bir dizi. Bunlar da santralistanbul’da olacak.

Demem o ki, 20 yüzyılın yetiştirdiği en istisnai sanatçı Yüksel Arslan, Avrupa, Amerika ve Türkiye’deki koleksiyonlardan derlediğimiz beş yüzün üstünde resmiyle, bu resimlere eşlik eden ve onun düşünce, hayal, resim dünyasını biçimlendiren unsurları açıklayan yardımcı metinler, fotoğraflar ve kayıtlarla altı ay boyunca santralistanbul’da olacak. Değil İstanbul’da, dünyada bile bunca kapsamlı bir retrospektif az görülmüştür. Bunca istisnai bir ressama, istisnai bir sergi hazırlamak istedik. Siz de umarım buna katkıda bulunmak istersiniz.

Levent Yılmaz






Serginizi
burada duyurabilirsiniz...

Hizmetlerimiz

sergirehberi@gmail.com







İletişim             Hizmetlerimiz             Gizlilik Politikası             Kullanıcı Sözleşmesi