sergirehberi.com


SERGİ         SANATÇI         MEKAN
Tüm Sanatçılar Güncel Sergisi Olan Sanatçılar


Gülnur Sözmen






SergiRehberi Arşivinden:
Güncel Sergi    Gelecek Sergi    Geçmiş Sergiler    Görseller

Sergiler    Metinler    Metin_detay    Metin_detay    Özgeçmiş   


Işık, Zaman ve Mekan Üzerine - Gülnur Sözmen

Işık, Zaman ve Mekan Üzerine

Gülnur Sözmen

Işık (vikipedi): 380-780 nm. dalga boyları arası gözle görülebilir elektromanyetik radyasyon.

Bildiğimiz gibi "foton" dediğimiz parçacıklardan meydana gelmiş olan ışık, görebildiğimiz boyutu ile "foton"un hareketi veya bu hareketten doğan enerjidir. Bu durum anlaşıldıktan sonra da quantum fiziğinin yapı taşlarından biri olmuştur. Işığı inceleyen bilim dalı fiziğin, Einstein'den 100 yıl önce formule ettiği ışık, onunla başka bir boyut kazanıp, zaman ve mekanla birlikte anılır olmuştu.

Yüzyılımızın en önemli kuramına bahane olsa da; bakınız ışık, bizler yani bilim adamı olmayanlar arasında nasıl anılıyor,yani ondan neler anlıyoruz?

Sema Uncuoğlu (Ev hanımı) 52 yaş:
Aydınlatan, enerji veren, huzur veren.. Karanlığı hiç sevmem.. İnsan ışık olmadan yaşayamaz.

Deniz Yumak (öğrenci 15 yaş):
Işık enerjidir. Umutlandırır, mutlu eder.

Ahmet Uyar (inşaat işçisi 65 yaş):
Lambalar demektir aynı zamanda gökyüzünün aydınlanması.

"Işık üzerine notlar"ı yazarken , o anda yakınımda olan 3 ayrı kişiye "ışık nedir?"diye sordum. 35 yıllık fotograf hayatımda insanların ışıktan anladıkları şeyler konusunda çok çeşitli tarifler duydum, bunları çoğaltmaya gerek duymadan, hepsinin ortak yanı; onun aydınlatıcı bir enerji olduğudur.

Elbette benim de; üstelik bir fotografçı ve neredeyse hayatını ışığa adayan biri olarak yıllar içinde pek çok tarifim oldu, "pek çok" diyorum çünkü, ben değiştikçe; ışıktan anladıklarım, üstelik öğrendiklerim bile değişti (herşey gibi). Basit düşünmeye çalışıyorum çünkü en yalın, en anlamlı tarifi yapabilmek için çok basit düşünmenin doğru olduğunu biliyorum. Tabii bana "niye zahmet ediyorsun?" diyenleriniz çıkacaktır.

Kuşkusuz, kıtayı yeniden keşfetme çabası içinde, dahası fiziksel bir tarif peşinde değilim. Felsefi bir tarif içinde ise hiç değilim. Sadece ışığın bir fotografçı için ne demek olduğundan yola çıkarak "ne demek" olması gerektiğinin peşindeyim..

Görülüyor ki ışığın bir enerji olduğundan herkes emin, ben de eminim.

Aydınlatıcı olduğu konusunda diğer fikir sahiplerine de katılıyorum ama sadece bu kadar değil benim için... Örneğin vikipedi ışığı "görülebildiği kadarıyla" tariflemiş, görülmeyeni tarife gerek görmemiş. Gerçekten de 380-780 nm arası ışığın insanlarca görülebilen dalga boyudur, bu da elektromanyetik spektrum içinde küçücük ama pek küçücük bir yer kaplar, ışığın insan gözünün göremediği, yani titreşimini algılayamadığı o kadar büyük bir boyutu varki... Eğer bizler de ışığın diğer boyutlarında titreşebilseydik, görebilecektik.

Hatırlayalım ki; renkler de ışıkla var olduğuna göre; ne kadar çok göremediğimiz renk var kimbilir? Biz fotografçılar, iyi ki sadece ansiklopedik ya da fiziksel tanımlarla yetinmiyoruz; ve biliyoruz ki herşeyi görerek çekseydik renkli bir fotokopi makinasından farkımız kalmayacaktı. Işığın diğer frekanslarını göremiyor ancak o müthiş titreşimin enerjisini hissediyoruz..çektiğimiz kareler bu enerjiyle beraber titreşirse, o zaman başımızın üstündeki gözlerle değil kalbimizdeki göz devreye giriyor ve fotograflarımız fotokopi makinasının sonuçları olmaktan çıkıyor (şükürler olsun!)

Sadece bakan bir göz; ışığın fiziksel olarak aydınlatıcı yanıyla ilgilidir..

O göze göre; ışığın ondan başka bir görevi yoktur yani doğal yoldan gökyüzünün aydınlanması yapay yoldan lambalarla aydınlanmak gibi, üstelik, bunun bir önemi olmadığı gibi düşünerek vakit kaybedilecek bir durum da değildir. Ancak bu görüş, görsel sanatlarla uğraşan hiç bir disiplinin benimseyemeyeceği bir tutumdur.

Ne yazık ki; bu anlayışla da yıllardır pek çok iş ve sanat adı altında bazı çalışmalar yapıldığına tanık oluyorum. Unutulmaması şart ki görsel sanatlarla uğraşan her göz, "bakan gözüne" ek olarak "gören gözünü" de devreye koyabilmelidir. Hatta onu birbiriyle değiştirmelidir.

Hayat; ışık ve onun sonuçlarından biri olan renklerle örülüdür. Her dalın sanat çalışmasında da bu vardır. Görsel sanatlar ve ışık ise birbiriyle bir bütündür. Görsel sanatlar aslında ışıkla anlatımdır, ışığın anlatımıdır. Resmin tarih içindeki evreleri; ışığın zaman içindeki değişik algılanabilen titreşimlerinin birer izdüşümüdürler.. Mesela empresyonistler ışığın daha farklı bir titreşimini algılayabilerek, "hissedileni" görünür kılmayı ışığı "resmederek" başarmışlardı. Rembrant usta da öyle...

İyi ki 1800'lü yılların ortalarına doğru fotograf bulundu ve görsel sanatlara "bir yıldız" eklendi. Eğer fotograf olmasaydı resim kendisine yeni kapılarını açamayacak, tam da kendisi gibi olma sürecine giremeyecek ve o dönemler için büyük bir tuzak olarak kapısında bekleyen "aynını yapma" işine muhtemelen, fotokopi bulunana kadar devam edecekti. Bu nedenle resim, başlarda çok korktuğu fotografın hakkını daha sonraları teslim etmiştir.

Gelelim fotografın durumuna; "her olgunun kendi zamanı" yasası ile fotograf da bu 170 yıl içinde çok merdiven çıktı, fiziksel ve elektronik gelişimlerinin at başı olarak tabii ki anlayışları, diğer bir deyişle; ışıktan anladığı da değişti. Bu süreç içinde fotograf ve sanatçıları birbirlerini etkileyip, öğretip değiştirmeye devam ettiler.

Bu gün içinde bulunduğumuz durumda ışıkla resim yapan fotograf, belgeci özelliğinin yanı sıra ışıkla yaratılabilen duyguların ve atmosferin tam olarak karşılığını verebiliyor. Yani tam da "ışıkla resim yapıyor".

Atmosferin ya da fotograf dilinde ambiansın ışıkla yaratılabileceği biraz "sanatsal" gibi gözükmesine rağmen, gerçekte; "fiziksel" bir durumdur. Einstein günümüzden tam 100 yıl önce madde zaman ve mekan birliğinin birbirinden bağımsız olmadığını, bu birliğin ise ancak ışık hızı ile değişebileceğini izafiyet teorisi ile formule etmişti. Yani, mekanın, görünenin, zamanın, hatta görülmeyenin ancak algılanabilenin fotograflanması, mekanın ve zamanın yaratılması da değiştirilmesi de ışıkla mümkündür.

Her maddenin kendi zamanı vardır, dolayısı ile her mekanın da bir zamanı, ya da tersi; her zamanın bir mekanı... Bu sınırlar içinde fotograf çekebildiğimiz gibi bu sınırları aşıp, "şimdi" de başka bir zamanı veya "hiç zamanın olmadığı" bir mekanı algılayıp onu kameramıza da gördürebiliriz.. Işığın görünmeyen yüzünü hissederek...

İşte bir fotografçı için ışık, görülmeyeni gösteren, böylece zaman ve mekan sınırlarını aşan ve aştıran bir titreşimdir, yani sadece size özgü, sizin ışığı anlama yetinizle size ait olan bir titreşim..Bu nedenle de her fotografçının ışığı farklıdır.. Aksi halde aynı konuları çekmiş olsak da nasıl farklı olabilirdik? Sadece bakış açılarımızın farklılığı ile mi?

Teşekkürler Işık......






Serginizi
burada duyurabilirsiniz...

Hizmetlerimiz

sergirehberi@gmail.com







İletişim             Hizmetlerimiz             Gizlilik Politikası             Kullanıcı Sözleşmesi