SergiRehberi Arşivinden:
Güncel Sergi
Gelecek Sergi
Geçmiş Sergiler
Görseller
1915te İstanbul Cağaloğlunda Azeri-Kafkas asıllı Prof. Dr. Hüseyinzade Ali Turan (1864-1940) ile Çerkez Süvari Zabiti Şemsettin Beyin kızı Edhiye Hanımın (1890-1947) oğlu olarak dünyaya gelen Selim Turan, çocukluğu ve ilk gençliğini Üsküdar Paşakapısında geçirdi. İttihat ve Terakki Partisi merkez yöneticiliği yapan, Azerbaycan Türklerinin mücadelesinde yer alan ve Türk Ocaklarında çalışan Hüseyinzade Ali Bey, dönemin milliyetçi şair ve yazarlarıyla da yakın ilişki içindeydi. Babasının Batı ve Doğu kültürlerinin özlerinin alınarak yorumlanmasına dayalı anlayışıyla yetişen Selim Turan, aynı zamanda onunla beraber desen yaptı, resim çizdi ve renk, form, kompozisyon denemeleri yaptı. Paşakapısında oturan İsmail Hakkı Altunbezer, Hattat Kamil Efendi ve Necmettin Okyay gibi geleneksel sanatla ilgilenen ustalar da Turanın ilk gençlik yıllarında sanata yakın durmasını sağladı. Galatasaray Lisesinde okurken resme ilgisi daha da yoğunlaşan Turan, 1935te İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisine girdi.
Selim Turanın Akademiye girdiği dönem, aynı zamanda kurumda eğitim sisteminin değişmeye başladığı bir zamana denk geldi. Sanatçı, öğrenciliğinin ilk yıllarında 1914 Kuşağından Feyhaman Duran, Nazmi Ziya ve Zeki Kocameminin atölyelerine devam etti. Ancak Milli Eğitim Bakanlığının üniversite reformları çerçevesinde kurumun Resim Bölümü Şefliğine getirilen Léopold Lévy (1882-1966) hem Selim Turanın hem da çağdaşlarından Agop Arad, Nuri İyem, Tiraje Dikmen ve Naile Akıncı gibi isimlerinin özgür bir eğitim almasına vesile oldu. Modern Türk resminde kişiselleşme ve özgüvenin artması, Lévynin öğrencilerinin gündeme getirdiği bir olgu olarak sanat tarihinde önemli bir devinim noktasını gündeme getirdi. Bu hareketliliğin en görünür olduğu noktalardan biri, Selim Turanın 1941de Nuri İyem, Haşmet Akal, Agop Arad, Avni Arbaş, Turgut Atalay, Abidin Dino, Fethi Karakaş, Kemal Sönmezler, Mümtaz Yener, Yusuf Karaçay ve İlhan Arakonla beraber Beyoğlu Matbuat Müdürlüğü Lokalinde açtığı Liman sergisi oldu. Bu sanatçılar, daha sonra Yeniler Grubuna dönüşecek bir sanat hareketinin de çekirdeğini oluşturdu.
Akademiden 1938de mezun olan sanatçı, bu yıllarda kendini bulma ve araştırma dönemi olarak da nitelendirilebilecek bir süreç geçirdi. Üsküdar Sultantepe Ortaokulu, Kadıköy Sanat Enstitüsü, Moda Kız Sanat Okulunun aralarında bulunduğu okullarda resim öğretmeni olarak çalıştı. Sanatçı, bu dönemdeki resimlerini realist olarak tanımladıysa da konularını gerçekçi bir biçimde tuvallerinde yorumlamayı tercih etmedi. Bu yıllarda balıkçılar, okul çocukları, pazar yerleri gibi günlük yaşam konularını işleyen Turanın realist tavrı, temalarına yapısal bir açıdan bakmasıyla şekillendi ve fırçasındaki yorumla ortaya çıktı. Sanatçı 1941de Cumhuriyet Halk Partisinin Yurt Gezileri projesi kapsamında Muğlada çizdiği resimlerde de tütüncüler, süngerciler ve incir sandıklayanlar gibi çalışan figürlerini konulaştırdı. Turan, kendine özgü yorum arayışlarının başlangıcını oluşturan bu eserlerde Anadoluya yönelik folklorik bir bakışı yansıtmaktansa gördüklerine bir anlam katarak figür olgusuna eğildi.
Turan, 1944te hayatı ve sanatı üzerinde büyük etkisi olan isimlerden seramik sanatçısı Fatma Şahika Arutayla evlendi. 1947de Fransa Hükümetinden aldığı burs (Boursiers du Government Français) kapsamında eşiyle beraber Parise gitti. Bu yıllarda kuşağının diğer isimleriyle beraber soyut sanatın çekim alanına giren Turan, aynı zamanda Türk sanatçıların Paris deneyimlerinde önemli bir rota değişikliği yaşadığı dönemin temsilcileri arasında yer aldı. Osmanlı ve erken Cumhuriyet dönemlerinde sadece varolan sanatsal eğilimleri Türkiyeye taşımakla görevli kültür elçileri olarak gönderilen sanatçıların aksine, 1945 sonrası yerleşmek amacıyla Parise giden kuşak, güncel sanat akımlarıyla eşzamanlı bir diyalog içine girdi. Hem dönemin önemli galerilerinde kişisel sergiler açtılar, hem de jürili grup sergilerinde boy gösterdiler, eserleriyle Fransa, Belçika, Danimarka, Hollanda ve Avusturyanın seçkin müzelerinin koleksiyonlarında yer aldılar. Bu kuşağın önemli temsilcilerinden olan Turan, önce farklı özgün baskı atölyelerinde çalışarak Asgar Jorn, Pierre Soulages, Miró, Picasso gibi sanatçıların litografi ve gravürlerini bastı. Ardından da soyut resmin önemli isimlerinden Hans Hartungun asistanlığını yaparak, o dönemin sanatsal anlayışını birinci elden özümsedi.
Sanatçının soyut resimleri Paris sanat ortamında ilk kez 1948de, Galerie des Deux-Ilesdeki grup sergisi La Roses des Ventsda (Rüzgârgülü) sergilendi. İlk kişisel sergisini de o yılların önde gelen galerilerinden Galerie Breteauda açtı. Eleştirmenlerin Siyah Dönem olarak adlandırdığı bu döneminde Turan, sıkça Hıristiyan ikonografisinin en önemli konularından biri olan çarmıha gerilmiş İsa motifini soyutlayarak kullandı. Bu dönem çalışmalarıyla görünenin ötesine geçmek için köklü bir duruş sergiledi.
1960larda Paris sanat ortamında gözlemlenen dönüşümle beraber Selim Turanın resim tarzında da bir değişim ortaya çıktı. Bu dönemde araştırmalarını figüre yönlendiren Turan, 1964ten itibaren mimar Jean Balladur ile birlikte çalışmaya başlayarak onun binaları için sanat eserleri üretti. Ayrıca Arles, Bordeaux, Cean, Carmeau, Passac, La Teste-de-Buch, Cotepave, Dieppe, Lacepier, Teeltiére, Lille, Nîmes, Toulouse, Marsilya kentlerinde büyük boyutlu heykeller, meydan düzenlemeleri, freskler üretti, yaşamını sanat yaparak sürdürmeyi başardı. Sanatçı 1976da La Teste-de-Buch kentinde gerçekleştirdiği bir heykele de Tez-Antitez-Sentez ismini verdi. 1969 ve 1970te İstanbulda açtığı kişisel sergilerinde, hem soyut hem de portre çalışmalarını sanatseverlere sundu. 1975te Paristeki Musée de lHommeda gördüğü, Kolomb öncesi Peruda yapılmış, dokunulduğunda dönen bir cadı ve melek heykelinden etkilenerek, hareketli (mobile) heykeller yapmaya yöneldi.
1979da dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürkün daveti üzerine İstanbula gelen ve yaşamının son döneminde folklorik temalara ilgisini gösteren bir dizi çalışma üreten Selim Turan, izleyeni şaşırtan, ona sürekli soru sorduran bir sanatçıdır. Özellikle babasının Doğu-Batı kültürleri arasında kurmaya çalıştığı bağ, Turanın bir yanda Léopold Lévynin öğrencisi olarak modern sanatı kavramasına yardımcı olduğu gibi, geleneksel sanatlar alanında çalışmasını da desteklemişti. İlk bakışta bir karşıtlık olarak gözükse de, Turan inanılmaz duygu yoğunluğuna ulaştığı soyut resimlerindeki ustalıklı ifade ile hareketli heykellerindeki oyun havası arasında bir ayrım gözetmedi.
1994 Pariste hayatını kaybetti.
|
Serginizi burada duyurabilirsiniz...
Hizmetlerimiz
sergirehberi@gmail.com
|
|
|
|