sergirehberi.com


SERGİ         SANATÇI         MEKAN
Tüm Sanatçılar Güncel Sergisi Olan Sanatçılar


Neriman Polat






SergiRehberi Arşivinden:
Güncel Sergi    Gelecek Sergi    Geçmiş Sergiler    Görseller

Kişisel Sergiler    Karma Sergiler    Metinler    Metin_detay    Metin_detay   
Metin_detay    Metin_detay    Özgeçmiş   


ALLAH VE BABA İKTİDARI - Öznur Güzel Röportajı, Bir Gün Gazetesi, 30 Mayıs 2008

ALLAH VE BABA İKTİDARI

Öznur Güzel Röportajı, Bir Gün Gazetesi, 30 Mayıs 2008

Köyden kente geçiş sonucunda modern ile gelenekselin kesişmesi, sadece bireylerin eklektik bir kültürel yapı içinde sıkışıp kalmasına neden olmuyor, aynı zamanda kentlerde gözle görülür yansımalarıyla karşımıza çıkıyor, Neriman Polat, 10 Mayıs - 8 Haziran tarihleri arasında Pi Artworks'teki fotoğraf, video ve enstalasyonlardan oluşan sergisinde, modern ile geleneksel arasındaki hayatların sıkışmışlığını farklı bir bakış açısıyla izleycilere sunuyor. Polat ile sergisi hakkında konuştuk.

- Öncellikle sizin sanatsal ifade biçiminizle başlamak istiyorum. Malzeme, teknik ve konu seçiminzdeki temel belirleyenler nelerdir?

90'lı yılların ortasından beri genellikle fotoğraf, video ve ses kaydı kullanıyorum. Bu sergide betebe mozaik kullanmam gibi. Malzemeyi belirleyen anlatmak istediğim ile ilgilidir. Yani işin, projenin kendisi malzemeyi belirler. Kişisel jestlerimi olabildiğimce indirgiyorum. Benim jestlerim, deklanşöre basmam, videoyu çekmem oluyor. Ama benim için asıl mesele olaylar arasındaki ilişkileri kurmak ve bundan bir şey üretmeye karar vermek oluyor. Öte yandan kendi dilimi kurmaya ve bulmaya çalışıyorum; kendimi geri plana alarak ama yine de bakışımı ya da bakışın kendisini ön plana çıkartarak...
Sanatçının konu açısından sonsuz bir yelpazesi bulunmuyor bence. Benim konularım, kafama taktığım, rahatsız olduğum, kritik ettiğim, ironik bulduğum şeylerden ortaya çıkıyor. Gündelik hayat beni ilgilendiriyor. Gündelik hayatın içindeki söylemler, gizli iktidar biçimleri, insanlar ve nesneler üzerindeki yansımaları gibi... Genel büyük söylemler yerine, herhangi bir zaman kesitinin içerisinde yer alan küçük söylemlerle uğraşmak daha enteresan geliyor bana. Çok büyük bir söz söylemek yerine, bütün o büyük sözün içerisinde yer alan o küçük sözü yakalayıp onun altını çizmek, onun katmanlarını hissettirmek...

- 'Babaevi Apartmanı' serginiz temel olarak 'birey-aile-aidiyet' üçgenine dair bir eleştiri niteliğinde. Bu eleştiri bir yanıyla geleneksel kalıplara yönelirken aynı zamanda popüler kültüre de odaklanıyor. Bu projenin çıkış noktasından bahseder misiniz?

'Babaevi Apartmanı' içinden çıkamadığımız bir apartmanın yani ataerkil sistemin sokaktaki yansıması. Aile, aidiyet, mülkiyet kavramlarının da alt okuması... Projenin çıkış noktası II. İstanbul Bienali'nde Selda Asal ve Ceren Oykut'la birlikte yaptığımız 'Sevimli Çocuklar 2+1'dir. Bu projeye ben misafirolarak davet edildim. Yani 2 vardı ben artı 1'dim. Proje için Silahtarağa'daki mahallelerde çalıştık. Mahallenin birinde gördüğüm Babaevi Apt. Bir binanın üzerinde kocamanharflerle yazılıydı. Ayrıca İstanbul Bienali'nde Hafriyat grubunun Hafriyat Karaköy'de gerçekleştirdiği 'Dünyayı Yesen Doymazsın' sergisinde "Mülk Allahın'dır" adlı çalışmam da bu sergininbaşlangıç noktalarından biri oldu. Bu iki cümle bana Türkiye özeti gibi geldi. Bütün o ataerkil söylemin, 'Baba, Allah, İktidar'ın da özeti olan bir cümle... Ayrıca'80 sonrası Türkiye'deki dönüşümün de...
Sergi, şehir merkezli ve aslında şehir üzerinden, yaşadığımız dönüşümleri anlatmaya çalışan bir sergi. Bunun içinde kadın kimliği de var, mimarideki dönüşümler de var, gelenek ve modern arasında sıkışmışlığımız ve ikiyüzlülüğümüz de var.

- Küreselleşmeden bahsedilen bir dünyada, yaşamlar giderek daha fazla daral(tıl)ıyor. Bir yandan -miş gibi yapılan, özendirilen imajlar varken bir yandan da içinden bir türlü çıkılamayan 'gerçekler' var. Sizin işlerinizde buradaki çelişkiye ironik bir gönderme de söz konusu...

"Mülk Allahın'dır" son yıllarda Türkiye'de gelişen yazı biçimlerinin, sokakta gördüğümüz "Her canlı ölümü tadacaktır" gibi bir sloganın başka bir versiyonu bence ki bu direkt tüketimi, aidiyeti, her şeyi sorgulayan bir cümle. Bir taraftan çok doğru: Her şeyi bizim ama hiçbir şey bizim değil, duygusunu yarattığı ve hatorlattığı için. Fakat koskoca apartmanın üzerinde bunu görmek ironik tabii.
Aslında herşeyi -mış gibi yaptığımız, gelenekle modern arasında kaldığımız durumun özeti gibi geldi bana. 'Babaevi, Apartmanı' da aynen bu şekilde devam eden bir şey. Yani Babaevi Apartmanı da yine bir apartman ismi ve betebe mozaiklerle kocaman yazılmış bir şey. Bir taraftan bir özgürlük alanı olarak düşünüyorum bunu. Köyden kente geçiş sonucu oluşan bir özgürlük alanı. Kişiler kendi estetiklerini kuruyorlar ve bunları ifade ediyorlar. Belki de başka bir ülkede göremeyeceğimiz bir şekilde. Ama bir taraftan da ortaya çıkan söylem aslında tam da bizim içinde bulunduğumuz ve içinden çıkamadığımız hatta özgürleşemediğimiz söylem. O Babaevi Apartmanı içinde oturduğumuz. Bu 1 Mayıs da onu gösterdi. Yine baba, çocuklarına şiddet uyguladı, onları korkutmaya püskürtmeye çalıştı. İktidarın, baskının ve erkek egemen kültürünün içinde oturuyoruz.

- Eleştiri işlerinizde sıkça görülen bir yöntem. Sanattaki eleştiri yöntemi yalnız başına yeterli midir?

Eleştiri yalnız başına hiçbir zaman yeterli değildir. Televizyonda konuşanlar da sokaktakiler de durmadan eleştiriyorlar. Sanat yapıtı çok katmanlı bir şey. İçinde hiç eleştiri barındırmayıp çok iyi bir sanat yapıtıyla karşılaşabiliriz. Ben bu anlamda hiç keskin sınırlar olduğuna inanmıyorum. Ben eleştiri içeren yapıtları seviyorum. Bazen çok güçlü provakatif olup, çok da ucuzlaşabilir. O yüzden maharet sanatçının bakışaçısında, anlatma biçimi biçiminde...

- Sadece sıradan insanlar değil, sanatçılar da belirli kalıplar içine sıkışıp kalabiliyorlar. Bunu aşmanın yolu sizce nedir?

Birlikte hareket etmek, kolektif çalışmak benim için hep önemli oldu, 2. kez kişisel sergi açıyorum. 2000 yılından beri Hafriyat grubundayım. Ondan önce Arada grubu daha sonra da 'Yerli Malı', 'Yurttan Sesler', 'Aileye Mahsustur' sergilerini gerçekleştiren ekiple birlikte çalıştım. Bunun yanı sıra başka guruplarla da çalışıyorum. Bizim kuşağımızda birlikte hareket etmek çok önemliydi. Başlangış olarak böyle olmak zorundaydık zaten.
Yoksa sesimizi duyurmamız bayağı güç görünüyordu. Ama tabii çok şey değişti on yılda. Çok büyük değişimler oldu. Muhalif olan sanatçıların git gide ehlileştirildiği bir ortamdayız. Sıkı bir ehlileştirme sürecinden geçiyoruz. Bu ehlileştirme satış kaygısı da önemli etkenlerden biri tabii ki. Genel beğeninin kölesi olmamak, özgürce üretebilmek çok önemli.

- '2010 İstanbul Kültür Başkenti' süreci sizce Türkiye sanat ortamına katkı sağlıyor mu?

Bir süreç doğru ellerde gelişmezse işimiz zor. Yani şehri süsleme mantığında kalınacak ise bu bana umut verici bir şey gibi gelmiyor. Ama 2010 benim için bir şey ifade etmiyor.






Serginizi
burada duyurabilirsiniz...

Hizmetlerimiz

sergirehberi@gmail.com







İletişim             Hizmetlerimiz             Gizlilik Politikası             Kullanıcı Sözleşmesi