sergirehberi.com


SERGİ         SANATÇI         MEKAN
Tüm Sanatçılar Güncel Sergisi Olan Sanatçılar


Nazmi Ziya Güran






SergiRehberi Arşivinden:
Güncel Sergi    Gelecek Sergi    Geçmiş Sergiler    Görseller

Metinler    Özgeçmiş    Metin_detay    Metin_detay    Metin_detay   
Metin_detay    Metin_detay   


Nazmi Ziya, "Masal ve Gerçek..." - Hasim Nur Gürel

Nazmi Ziya, "Masal ve Gerçek..."

Küratör: Hasim Nur Gürel

Türk Resminin "Yalniz ve Trajik Ressami" Nazmi Ziya Güran'i 11 Eylül 1937'deki ölümünün 70. yilinda saygi ve rahmetle anarken onun "TABULA RASA" (1) bir degerlendirmesini yapmak istiyorum; çünkü ne yazik ki yirminci yüzyil resim sanatimizin temel taslari olan bu öncü ressamlar hakkinda ne yasadiklari dönemde ne de ölümlerinden bu yana serinkanli, nesnel ve gerçekçi degerlendirmelerin çok sinirli kaldigi gerçegi ile karsi karsiyayiz. Bu yazinin konusu olan Nazmi Ziya'ya iliskin degerlendirmeler ölümü üzerine yazilan duygusal ugurlamalardan, D grubu üyesi iki genç meslektasinin (Bedri Rahmi ve Ali Kaptan) yanilsamalar ve yanlisliklarla dolu yorumlarindan, 1948 tarihli yayininda rahmetli Pertev Boyar'in ve 1975'lerde Kemal Erhan'in "Nazmi Ziya" kitaplarinda yeralan denemelerden ibarettir. Yapi ve Kredi Bankasi’nin yayinladigi yeni kitaptaki ana metni hazirlayan Prof. Turan Erol'un bibliyografyasina aldigi belli basli kaynaklar da bunlardir. Yine bu son "Nazmi Ziya" kitabi nedeniyle Sn. Sezer Tansug'un "Türkiye'de Sanat" dergisinin 17. sayisindaki yazisinda degindigi Bedri Rahmi'nin 1937 tarihli kitapçigindaki "Nazmi Ziya'nin Hoca Ali Riza ve Cormon'un ögütleri ile doga karsisinda yapayalniz kaldigi" ve Corot ya da Renoir'in izini sürse idi, "yalniz Türk resminde büyük bir yer almakla kalmayacak, belki de dünya resminin mali olacakti," ifadesini, acaba Nazmi Ziya 1937 brosürünün müsveddesinden ölmeden önce okumus mudur? Sn. Tansug'un ayni yazisinda çok yerinde bir gözlemle açiga vurdugu, D grubu ressamlarinin "hiçbir zaman asamayacaklarini düsündügüm", bir önceki kusaktaki ustalarini harcama çabalarinin acaba Nazmi Ziya'nin erken ölümünde etkisi olmus mudur, diye düsünmekten de geri kalamiyorum.

Bu nedenle bu yazinin baslik seçeneklerinden birisi de "NAZMI ZIYA'YI KIMLER ÖLDÜRDÜ?" veya "NAZMI ZIYA CINAYETI..." idi; ancak yanlis anlamalara neden olabilecegi ve dile getirmek istedigim bazi dogrulari maskeleyebilecegi düsüncesi ile daha genel ve kapsayici bir baslik yeglenmistir. Ama dikkatleri çekmek istedigim konu Nazmi Ziya'nin ölümünü nedenleyen son sergisinin kararlastirilmasi asamasinda ve açik oldugu süredeki dogrularin ortaya konulabilmesidir. Bu konuda somut belge son derece azdir; bu sergiden çekilmis olmasi muhtemel fotograflar hiçbir yayinda yoktur; o serginin sözü edilen 300 adet resminin dökümü veya fiyat listesi yoktur veya henüz ortaya çikmamistir; sergi hakkinda genel degerlendirmelerin disinda, tek tek belirli resimlere deginen tek elestiri yazisi yoktur. Düsünün bir kere, ömrünün her asamasinda her türlü engellemelere karsin kendi istedigi, kisiliginin yöneldigi resim çizgisini gerçeklestirebilmek için ömrünün otuz bes yilini vermis 57 yasinda ve yasamin her açidan yiprattigi bir insana, çok duyarli, duygulu bir sanatçiya koca bir salonu vereceksiniz. O da 300 adet resminin çerçeveleri, aski ipleri, çivileri, asma düzeni gibi ayrintilarin tümünü, sergiyle ilgili her seyi tek basina gerçeklestirmeye çalisacak, yasamina anlam veren ugrasin ürünlerini en iyi sekilde sunabilmek için… Nazmi Ziya gibi o dönemlerin sinirli sergileme olanaklarinda (Galatasaray ve Devlet Sergileri) resim üretiminin çok küçük bir yüzdesini gösterebilmis veya o güne kadar göstermeyi yeglemis bir ressam için düzenleyecegi ressamlik yasaminin tüm önemli ürünlerini bir araya getiren bu serginin önemi ortadadir. (2)

Ne var ki böyle bir olayi algilama ve degerlendirme duyarliligina erisememis bir ortamda tüm barutunuzu bir kerede kullanmanin riski ve tüm yasaminizla bir anlamda kumar oynamanin stresinin agir olacagi da kesindir. Bütün bunlarin üstünde Nazmi Ziya'nin bu bir ömürlük birikimini degerlendirmek isini o tarihlerde birebir "Raoul Dufy" gibi resimler yapacak denli bir Batili ressamin etkisinde olan 24 yasindaki genç bir asistan olan Bedri Rahmi'ye vereceksiniz; o da verilen bu isi serginin açilisina yetistiremeyecek, serginin kapanmasi yaklasirken söz konusu kitap hâlâ ortalarda olmayacak ve kitabin metninde de Shakespeare'in Julius Ceaser oyununda Marcus Antonius'un ünlü söylevinde Brutus'u över gibi yapip harcamasini akla getiren ifadeler olacak ve muhtemelen bu sergi için onu ileri sürenlerden birisi de oldugunu düsündügümüz, yasdasi Çalli Ibrahim bu sergi ile görüsünü soran bir gazete muhabirine gülerek, (Herhalde hin hin!): "Nazmi Ziya nesi var, nesi yoksa bu sergide meydana koymus. Sergide çok tablo var. Oysa, insan her yaptigi isi sergilememelidir," diyecek ve 35 yillik ugrasinizin ürünü bu koca sergiden bir tane bile resim satilmayacak… Onurlu bir insan için bu içine düsürüldügü konum onu kahretmez mi, yasama arzusunu ve mücadele etme azmini kirmaz mi? Iste bilerek veya istemeyerek Nazmi Ziya'nin kendi kendini sorgulamasinin ve topluma karsi yalniz birakilmasinin sorumlularinin tümü bir bakima onun erken ölümünün de hazirlayicilari olmuslardir.

Ressam Nuri Iyem bir söylesisinde 1930-1940 dönemlerinde her yil yalnizca bir tek ressamin mezun olabildigini; çünkü ancak bir tane daha yeni ressami resim piyasasinin kaldirabilecegi düsüncesinin Çalli ve arkadaslari tarafindan savunuldugunu dile getirmistir. Feyhaman Duran'in 1921 tarihli "Sanatkâr Dostlar" adli tablosunda (3) Sami Yetik, Çalli Ibrahim, Sevket Dag, Hikmet Onat ve kendisini resmetmesi ve o yillarda Akademi Müdürlügü yapan Nazmi Ziya'yi bu kompozisyona almamasi manidardir. Bu ilginç resim Nazmi Ziya'nin "Yalniz Adamligi"nin tescili oldugu kadar Akademi içerisindeki dayanismalarin da ilginç bir belgesidir. Bu bes ressamin ürettikleri eser türlerini düsündügümüzde aralarinda ilginç bir is bölümünün gerçeklestirilmis oldugunu görmemezlikten gelemeyiz. Söyle ki, Sami Yetik "Savas" ve "Ölüdoga"; Çalli Ibrahim "Nü", "Peysaj", "Portre" ve "Ölüdoga"; Feyhaman Duran "Portre" ve "Ölüdoga" ve Hikmet Onat da agirlikli olarak "Istanbul Peysajlari" konusunda daha çok ürün vermislerdi ve bir anlamda belli çizgilere göre resim piyasasini paylasmislardir.

Nazmi Ziya'nin 1917 yilinin Haziran ayinda Galatasaraylilar Yurdu'ndaki ikinci resim sergisi nedeniyle yayinladigi bir yazidaki düsünceleri ise, hem onun resim anlayisina isik tutmakta hem de ayni yazida Sevket Dag'in ve Feyhaman Bey'in resimlerini elestirmesi, bir anlamda kendisinin yukarida sözü edilen sanatçilar grubu portresinde neden yer almadiginin da izahi olmaktadir. (4)

Yine 1920'lerin bir karikatüründe (5) Avrupa'da ögrenim görmüs, devrin ünlü ressamlarindan dokuzu (Namik Ismail Bey, Ruhi Bey, Sevket Bey, Avni Lifij Bey, Ömer Adil Bey, Çalli Ibrahim, Sami Bey, Hikmet Bey, Ibrahim Feyhaman Bey) yer alirlarken, bir tek Nazmi Ziya'nin bu toplu karikatürde yer almamasi, dislanmasi da ilginçtir. Su veya bu sekilde tüm bu ipuçlari Nazmi Ziya'nin tabir caiz ise, "RESSAM MAFYASI”nin disarisinda kalan konumuna isaret etmektedir. Bunda Nazmi Ziya'nin köklü aile geleneginin, Çamlica'daki çiftliginin, Mülkiye tahsilinin ve Fransiz esinin de rolleri oldugu düsünülebilir. Hepsinden önemlisi Nazmi Ziya'nin Sanayi Nefise Mektebi öncesi Hoca Ali Riza'nin "dogaya yönelmek ve etkilerden kaçinmak" ögüdü ve babasinin zoru ile araya giren Mülkiye tahsili nedeniyle onun Akademik Resim ögrenimine ancak 1902 yilinda 22 yasinda, kisiligi olgunlasmis ancak ressamlarda "Bilek" diye tabir edilen "El, beyin ve göz uyumu ve egitilmisligi" biraz gecikmis bir yetenek olarak gerçek anlamda resme baslamasini gözlerden uzak tutmamak gerekmektedir. Hoca Ali Riza'da dogustan varolan o müthis desen çizme yetenegi Nazmi Ziya’da yoktur. Ayrica klasik desen ögrenimine geç baslamasinin mahzurlari ile açik havada resim yapmanin tadina varmanin Nazmi Ziya'yi Akademideki ögretim zihniyeti ile çatismaya veya en azindan uyumsuzluga götürdügü söylenebilir.

Nazmi Ziya arastirmacilarinin kesinlikle aydinlatmalari gereken bir olgu da "SIGNAC'IN ISTANBUL ZIYARETI" meselesidir. Burada bu ziyaretin tarihinin kesinlestirilmesi öncelikle gerekmektedir. (6) Ikinci önemli nokta tuttugu günlügünden ve yazismalarindan Signac'in bir Claude Monet hayrani oldugunu bilmemizdir. (7) Istanbul’un köklü bir ailesinden ve Mülkiye mezunu olan Nazmi Ziya'nin iyi Fransizca bilmesinin de Signac'le iyi bir iletisim kurmasina olanak tanidigini varsaymak yanlis olmayacaktir. Hoca Ali Riza etkisi ve dogaya yönelik resim anlayisi nedeniyle Akademideki hocalari ile çatisan genç ressama bu önemli Post-Empresyonist ressamin -en azindan arayislarini sürdürebilmesi için- cesaret ve Paris'in sanat ortami ile ilgili bilgiler verdigi bu meyanda da Claude Monet'den ve onun resim anlayisindan da bahsettigi varsayilabilir.

Ancak Nazmi Ziya'nin Paris öncesi resimlerinde bir etkiden söz edilecekse, bu hiçbir zaman bir empresyonist bir etki degil, açiklikla seçilebilecek bir Hoca Ali Riza etkisidir. Istanbul Resim ve Heykel Müzesi'ndeki "KÜÇÜKSU'DAN HISARA BAKIS" (43x61 cm) ve "KÜÇÜKSU'DAN" (42x62 cm) diye adlandirilan iki yapiti bu dönemin tipik çalismalarindandirlar. 1909 tarihli "GÖKSU'DA GEZINTI" (43,5x61,5 cm) de yukaridaki iki resmin yaklasimindadir. (8) Bu dönem resimlerinin ilgi çeken bir özelligi de ressamin Latin harfleri ile "N. Zia" seklinde imza kullanmasi ve yine latin harfleri ile tarih düsmesidir. Fransa'daki 1908-1913 döneminde gördügümüz eski Türkçe imzalari ise döndükten sonraki yapitlarinda da sürdürülmüstür, l Ocak 1929 tarihli "Harf Devrimi"nden sonra ressamin 1930'lu yillara ait tablolarinda "N. Ziya" imzasina veya "N.Z." parafina ve bazen de resmin gerçeklestirilme yili tarihine raslamaktayiz. Özellikle bu son dönem imzalarin farkli kaligrafi ve malzeme ile gerçeklestirilmis olan bazilarinin uzmanlarca incelenmeden ressamin kendi elinden atilmis olup olmadiklarini söylemek pek mümkün degildir.

"NAZMI ZIYA EFSANESI"ni örten masallarin tüllerini kaldirmak ve gerçekleri ortaya çikarmak amaci ile sanatçinin 1908-1913 yillarindaki Fransa, Almanya ve Avusturya seyahatlerini kapsayan yurt disi ögrenim ve görgü sürecini irdelemek istiyorum. Bunu yaparken ressamin yapitinin büyük bölümüne getirdigi resim ve isik anlayisi ile yol gösterdigini varsaydigim 1908 Paris'inin tartisilmaz en önde gelen empresyonist ressami olan Claude Monet'nin o tarihe kadar gerçeklestirdiklerini kisaca gözden geçirmenin de iki farkli ülkenin resim sanatina ve ressamlarina bakisi açisindan aydinlatici olacagini düsünmekteyim.

(1) Latince "Silinmis tahta" demek. Önyargisiz, baska degerlendirmelerden etkilenmeden düsünmek anlaminda kullanilir.
(2) Nazmi Ziya'mn Galatasaray sergilerinde sergiledigi resimler sunlardir: Bogaziçi(1916); Yedikule Önleri, Nisan Sabahi, Subat (1917); Karacaahmet Civarlari, Bü-yükada (1919); Sabah-Suluboya (1923); Sis, Ankara'da Kar (1924); Bahara Dogru(1926); Limanda Sabah, Çardakli Kahve, St. Michel Köprüsü (1928).
Nazmi Ziya'mn Derlet Sergilerinde sergiledigi resimler ise sunlardir: Paris'te Heykel ve Havuz, Safak, Yazin Fatih Camii (1933); Küçük Liman, Zinyalar, Beyaz Güller, Köprüalti, Bogaziçi, Göksu (1934); Karadeniz, Bogaziçi. Bahar, Kumkapi (1935); Bahar Sarkisi, Ada, Köye Girerken, Baharda Çamlica, Heybeliada, Kusdili, Bogaziçinde Sabah, Köy (1936).
(3) "Feyhaman", Gül Irepoglu, Tifdruk AS. 1986, s. 54.
(4) "... Ressamlar simdiye kadar kendi idraklanna göre, ruhlarina göre yürümüslerdir vc henüz ikinci defadir ki halk arasinda görünüyorlar. Biraz vakit geçmesi lazimdir ki, halkin ruhunu tanisinlar ve istedikleri seyi anlasinlar da, ya kendi hissiyatlarini anlatmak için vasitalar icat etsinler, yahut dogrudan dogruya milletin ruhunu terennüm etsinler. Iste o zaman resim, mahalli ve milli bir yol bulmus ve bir gaye takip etmis olur. ... Feyhaman Ibrahim Bey'in portrelerinde. ... tasvir edilen sahsin ahval-i ruhiyesinden evvel renkler ve boyalar gözü taziz etmektedir. Kendisi tafsilata girmemekte, ifrata bile vardigi halde boyalarin nazik eglencelerinden tevakkiçaresini bulamiyor."
(5) "Feyhaman", Gül Irepoglu, Tifdruk AS. 1986, s. 55.
(6) Bu ziyaretin tarihi Bedri Rahmi'ye göre 1905'tir; Sn. Turan Erol'un "Nazini Ziya" kitabinda sözünü ettigi "SIGNAC" monografisine (George Besson, Signac, Edt. Rombaldi. Paris 1935) göre ise bu gezinin tarihi 1907'dir.
(7) SIgnac Monet'ye "VENEDIK" resimleri sergisi vesilesi iie 1912'de yazdigi bir mektubunda -1879'daki "VIE MODERN" sergisindeki Monet'nin "GARE SAINTLAZARE" ve "RUE MONTORGUEIL" resimlerini gördükten sonra ressam olmaya karar verdigini açiklamasi ve Monet'nin bir resminin onu her zaman etkiledigini ve ona bir seyler ögrettigini ve cesaretinin kirildigi ve süpheye düstügü anlarda Monet'nin kendisinin ona dostluk gösterdigini ve rehberi oldugunu -söylemesi Post-Modernist ressamin ünlü ressama hayranligini ve saygisini açikça dilegetirmektedir. Signac bu duygulari Nazmi Ziya'ya iletmis olmalidir. "MONET". The Ultimate Impressionist, Sylvie Platin, New Horizons, s. 140-141.
(8) "Nazmi Ziya", Turan Erol, YKB Yayinlan s. 82-83. Resim No. 41 ve 42.
(9) a.g.e. Resim No 35, 36, 38, 39, 158.






Serginizi
burada duyurabilirsiniz...

Hizmetlerimiz

sergirehberi@gmail.com







İletişim             Hizmetlerimiz             Gizlilik Politikası             Kullanıcı Sözleşmesi