sergirehberi.com


SERGİ         SANATÇI         MEKAN
Tüm Sanatçılar Güncel Sergisi Olan Sanatçılar


Adil Salih






SergiRehberi Arşivinden:
Güncel Sergi    Gelecek Sergi    Geçmiş Sergiler    Görseller

Kişisel Sergiler    Metinler    Metin_detay    Özgeçmiş   


Trapezde Bir Sanatçı - Güldal Kızıldemir, Mart 2001, Stockholm

Trapezde Bir Sanatçı

Adil Salih’in resmini çözümlemeye çalışmak, bir puzzle’ın parçalarını izlemeye çalışmak gibi birşey. Tam “bitti” dediğiniz bir anda, bir köşeden bir figür gülümsüyor, defalarca baktığınız bir resminde bile bir detayı ilk kez, bazen yeniden keşfetmenin keyfini yaşıyorsunuz. O kadar çarpıcı ve kışkırtıcı bir hareketlilik var ki tuvallerinde, herşeyin böylesine tekdüzeleştiği bir ortamda, bir renk, bir figür, bir devinim olmak istiyor insan, bir Adil Salih resminde. O sürprizli dünyanın bir üyesi olmak, aslında kimbilir hangi iç buruklukları ve heyecanlarla yapılmış olan. Adil Salih resmi çok canlı, kalabalık bir resim - kadınlar, erkekler, çocuklar… aldırışsız yüzlerle bir şeylerle uğraşıyorlar, hep sakin bir telaşları ve ve sanki hep bir engelle karşılaşıyorlar. Ya sandaletlerine kum kaçmış, ya da ayakkabılarının bağı kopmuş, sıradan aksilikler, ama hayat devam ediyor.

Kimler bu insanlar, nereden gelmiş olabilirler, nereye gidiyorlar? Kimliklerinin uzağına savrulmuş kişilikler, yüzlerinden niyetleri belli olmayan insanlar bunlar. Acemi hareketlerle soyunan, giyinen, güneşlenen, sanki her an karşımaza çıkacakmış gibi duran ama tanıdığımız hiç kimseye de tam benzemeyen bu insanlar acaba “mutlu mular?” Bu sorunun yanıtını kendi de arıyor zaman zaman tuvalinde Salih, dingin ve önyargısız, ama nedense hep biraz alaycı yer alıyor bir köşesinde resminin. Elinde piposuyla, piposuz kimi zaman, ama hep Kuytuda ve hep Dalgın. Neden giriyor acaba resmine? Belki de sadece içerden ve ve daha yakından bakabilmek için yapıklarına ve yaşadıklarına: “Kendi Varlığının Tanığı Diye…” Öncesiz ve sonrasız insanlar Adil Salih’in insanları ve sanatçı onları doğayla harmanlayarak cömertçe tüketiyor. İnsanın doğayla ilişkisinin sırrı sanki onun uzmanlığı.

Yalnız odalardan ve tek figürlerden, daha kalabalık mekanlara ve açık havaya çıkması, topluluklara kayışı ve insan gruplarına yaklaşması yalnızlığının büyümesinden mi acaba?

“Çocukluğumun boş odaları bazı resimlerimin isimleri oluyor. Daha ne kadar çıkar bilemem” diyor sanatçı.

Adil Salih’in resmi kültürel referanslarının, tanıklıklarının, yaşadıklarının, hayatına giren, çıkan ve iz bırakan olayların bir karışımı. Hayatın bizzat kendisinden besleniyor. Yaşadıkları bire bir yer almasa da, renk olarak, duygu olarak mutlaka etkiliyor ve dönüştürüyor resmini.

Ağırlıklı olarak bugünü görüyoruz onun resminde ama hep bir geçmiş tadı ve dün duygusuyla. O dünü bugüne dahil ederek ileriye bakıyor ve soruyor: “Yarına bugünden geçilmiyor mu?”

“Erken anıları” resminden figür olarak uzaklaşıyor belki, ama davranış olarak çocukluğunun yalnız odalarını hala izlemek mümkün, belki en renkli, en kalabalık ve en şenlikli resimlerinden birinin bir köşesinde oturan dalgın bakışlı bir genç kızın yapayalnızlığında…

Gelenekten besleniyor Salih, ama disiplini eleştiren bir tarzı var. Bunu soyuta kaçmadan, formlarla oynayarak, biçimleri zorlayarak, deforme ederek yapıyor. Ve zorlayışı özellikle son samanlarda resmiyle sınırlı kalmıyor, kadraja da taşıyor. Elipsler, yuvarlaklar, T biçimli tuvaller, Adil Salih’in sorgulama, varolanı değiştirme, sığmama, taşma ve sonuçta duvarları yıkma çabaları…dışarıda güneş var. Ve bence onun hedefi daha da ötesi: Cennet resimleri boyamak istiyor.

O, bilgiden, deneyimden yola çıkarak maceraya atıyor kendini ve resmini. Pusulası cebinde bir serüvenci demek uygun olur bu anlamda Adil Salih için, daha önce aynı yoldan geçmiş sanatçıların izlerine basmaktan ve ustalara yakın durmaktan çekinmiyor. Hiçbir klişeden ve kitsch’ten korkmuyor. Dünyada varolan herşey onun resminde yer alabilir ve kitsch dünyada olduğu kadar yansıyor resmine. Yaşayandan uzak durmak, kendi hayatını inkar etmek gibi gibi birşey olmalı onun için.

Resminin kaçınılmaz olarak yaşadığı olaylara benzediğini söylüyor Salih. Belki bir gün resmetmek için yaşamıyor aşklarını, tutkularını, kavgalarını ve heyecanlarını, ama sadece resim yapmadığı, hayatta bir ressam olarak durduğu için, resmi kaçınılmaz olarak yaşadığı olaylara benziyor giderek. Belki de, kaybetmeyi bile göze alarak kendi hayatına resminden taşıdığı estetik bir merakla yaklaşıyor, kimbilir?

“Ben boyadıkça yaşadıklarımın adını koyuyorum” diyor zaten sanatçı. Yaşadığı dünyası ve boyadığı dünyası birbirine çok benziyor aslında.

Estetik hiyerarşisinde renk, desen, ışık, gölge, hepsi yer değiştirebiliyor ve kimi zaman biri kimi zaman diğeri öne fırlayabiliyor. Ama bazen bir renk, onu baştan çıkartan çapkın bir vişne çürüğü mesela, anlık bir kararla, özenli yerleştirdiği bir figürü bir anda yok edebiliyor hiç pişmanlık bırakmadan… Kışkırtıcı bir estetik çağrı sözkonusuysa, tercihi vicdan azabından yana bile olabilir rahatlıkla.

Boyalarla çağdaş kent masalları anlatıyor bize Adil Salih. Engin Turgut onun için diyor ki “İçinde büyüttüğü dev bir masal var sanki… O gövdelerimizin yazgısını boyuyor… Adil Salih resimleriyle ruhumuzda rüzgarlar estirirken, kalbimizi de şımartıyor. Uçurum gibi bir ressam işte.”

Ve Şenol Yorozlu’ya göre Salih, Arap ve Yunan kültüründen geliyor. Sakalı muntazam, gözleri güzel.

Şaşırmayı ve şaşırtmayı seviyor Salih. Kandırmayı da. Hem kendini, hem izleyicisini.

“Ellerim çocuk yüreğimi dondurma tadıyla kandırdı. Bütün tüpleri sıktı ve denetti” diyor.

Çok eğlenceli bir sirke davet ediyor Adil Salih insanları resmiyle. Kendisi bazen bir aslan, bazen de terbiyecisi. Ama aldanıp da kafese odaklanmamak lazım, çünkü siz bir aslanın ağır hareketlerle çembere yaklaşmasını izlerken o muhtemelen boynunda turkuaz bir fularla trapezde olacak.


St.Michael Bulvarında bir meyhaneye
Yağmurlu bir sonbahar akşamı genç bir ressam girdi
Şu yeşil içkilerden dördünü beşini içti ve anlattı
Bıkkın bilardo oyuncularına çarpıcı bir karşılaşmayı
Eski sevgilisiyle, o incecik varlık
Olmuştu şimdi zengin bir kasabın karısı
“Çabuk beyler” diye haykırdı, yeminler ederek,
“Şu tebeşiri verirnisin lütfen,
Şu sayıları yazdığınız tebeşiri” ve diz çökerek yere
Titreyen elleriyle koyuldu resmini çizmeye
O kaybolmuş günlerin sevgilisini, ümitsizce
Silerek çizdiklerini, yeniden başlayarak
Durarak tekrar, ekleyerek başka çizgiler
Ve mırıldanarak “Daha dün aklımdaydı” diye
Takılıp yuvarlandılar küfreden müşteriler üstünden ve kızgın meyhaneci
Tuttu yakasından ve attı dışarı onu, ama o hala durmadan eşikte
Kafasını sallayarak yakalamaya çalışıyordu
Kayıp giden hatları tebeşirle.

B.Brecht’in Komedyen Chaplin’in bir filmine adfettiği şiirdir.(1940)

Güldal Kızıldemir

Mart 2001, Stockholm






Serginizi
burada duyurabilirsiniz...

Hizmetlerimiz

sergirehberi@gmail.com







İletişim             Hizmetlerimiz             Gizlilik Politikası             Kullanıcı Sözleşmesi