sergirehberi.com


SERGİ         SANATÇI         MEKAN
Tüm Sanatçılar Güncel Sergisi Olan Sanatçılar


Nuri İyem






SergiRehberi Arşivinden:
Güncel Sergi    Gelecek Sergi    Geçmiş Sergiler    Görseller

Kişisel Sergiler    Karma Sergiler    Metinler    Metin_detay    Metin_detay   
Metin_detay    Metin_detay    Metin_detay    Özgeçmiş   


Nuri İyem ve Modernlik: Ressamın Bağımsızlığı - Soner Özdemir

Nuri İyem ve Modernlik: Ressamın Bağımsızlığı

Görsellik söz konusu olduğunda modernliğin özellikleri ve kökenleri yönünde farklı yaklaşımlar öne sürülmektedir. Benzer şekilde, sanatın ya da sanatçının “otonomluğu” konusunda değişik ve birbirleriyle çelişen tanımlar olduğu görülmektedir. Ancak, bu iki kavramın, neredeyse her zaman, yan yana getirilmesi bir rastlantıdan fazladır. Modernliğin görsel kültürünün köklerini Rönesans’ta bulanlar, “otonomluk” kavramının ortaya çıkışını da ressamların lonca bağlarından kurtulduğu, bağımsız alıcıların ve market talebinin arttığı bu dönemlere yerleştirmektedir. 18. yüzyıldan itibaren, sanatın özerk bir alan olarak gündelik hayatın dışına çıktığı ve “bağımsız” yaratma süreci olarak araçsal akla karşıt bir konuma yerleştiği düşünülmektedir.i Kant estetik yargıyı “duyuların ve aklın alanlarının arasında bir yerde” konumlandırırken, bu yargının “özgür ve ilgiden bağımsız” olduğunu söylemektedir. Öte yandan, bu öznel yargı, onun için, aynı zamanda evrenseldir.ii Estetik modernizm sanatçının yaratma anında tüm ilgilerden bağımsız olması gerektiğini tartışırken, böyle bir üretimin biricikliğinin, bireyselliğinin ve otantikliğinin yanı sıra evrensel niteliğine de vurgular yapmaktadır. Bununla birlikte, modern sanat yapıtının bu özellikleriyle sahip olduğu “hale”si, onun seçkin bir pazar nesnesi olmasını beraberinde getirecektir.
Nuri İyem, Akademi’ye girdiği günden başlayarak, ısrarla ressamın bağımsız olması gerektiğini savunmuştur; Türkiye’de resim sanatının var olabilmesi için her şeyden önce ressamlığın bir meslek olması ve ressamın da sadece resimlerini satarak yaşayabilmesi gerekmektedir. Bu sağlandıktan sonra, sahte olanın, suni olanın tahammül edilemezliğinden kurtulmak için, resmin, sanatçının iç gerçeği, kişisel tutkusu ile damgalanması gerekecektir. Nuri İyem’in deyişiyle, ressam yaratma anında “spontane” olmalıdır. Yani, “kafası tam bağımsızlık içinde” olmalı, tüm başka ilgilerden kurtulmalıdır; “zihnîlik spontane olmayı bozar.”iii Eğer ressam dış dünyayı kendi duygularına göre geliştirir ve bunu dürüstlük içinde yaparsa, resim inandırıcı bir gerçek forma dönüşecektir.iv Böyle bir sanat hakiki, bu nedenle de evrensel olacaktır. Nuri İyem bir söyleşisinde öznelliğe yapılan vurguyu açıkça ifade etmektedir: “Kesin söyleyeyim kendimi anlatıyorum, sürekli olarak kendimi anlatıyorum. Burada ortaya çıkan sonuçlar benim. Benim dünyamdır, bana ait duygulardır. [...] Ben kendi tutkumun damgasını vururum. Ben başka bir maksatla resim yapmıyorum.”v
2001 TÜYAP “Dünden Yarına Nuri İyem” sergisi 1500’den fazla resmin yanısıra, ressamın bağımsız olarak kendi ayakları üzerinde durabileceğini ve orijinalliğe verilen önemi de sergilemiştir; yüzlerce koleksiyoncudan sergiye Nuri İyem’ler akarken, sahtelerine karşı orijinal Nuri İyem’ler sertifikalandırılmıştır.

Nuri İyem’in sanatında bağımsızlığın bir başka görünüşü ise, “illüstrasyon”dan, metne bağlı kalmaktan kurtulma şeklinde ortaya çıkmaktadır. Metinsellikten kurtulma (de-narrativation, de-textualization) perspektifçi geleneğin Rönesans’ta temelini attığı ve 20. yüzyıl modernizminin başlıca derdine (ya da klişesine) dönüşen bir konudur. Norman Bryson’a göre bu, resmin “gerçekçilik” etkisini arttırır.vi Çok benzer bir yaklaşımla, Nuri İyem de “resimdeki gerçeğin” metnin bağlarından kurtulmuş bir “form” ya da “öz” olduğunu söylemektedir.
Nuri İyem’in kemikleşmiş kurallara, akademizme karşı tavrı ve yenilik düşüncesiyle avant-garde’ın zaman anlayışına yaklaştığı düşünülebilir. Ne var ki, Nuri İyem “d Grubu”nun “modernistliğini” Türk resminin kısa geçmişinde oluşmakta olan bir geleneğin zincirini kırmakla eleştirmektedir. Nuri İyem’i avant-garde’a asıl yaklaştıranın ise, sanatı yaşam pratiklerine tekrar sokma düşüncesi olduğu söylenebilir. Avant-garde, sanatın toplum içindeki işleyişini eleştirel bir biçimde gözden geçirirken, sanatı yeniden hayatın içine sokmayı amaçlıyordu. Türkiye’de, Batı’dan farklı olarak, başından beri yaşam pratiklerinin zaten dışında olan resim sanatı “ilk defa” halkın yaşamına götürülmeliydi. Nuri İyem’in sözleriyle “resim toplumla bağ kurmalı, hayatı kuşatmalıydı.”vii

Soner Özdemir






Serginizi
burada duyurabilirsiniz...

Hizmetlerimiz

sergirehberi@gmail.com







İletişim             Hizmetlerimiz             Gizlilik Politikası             Kullanıcı Sözleşmesi