sergirehberi.com


SERGİ         SANATÇI         MEKAN
Tüm Sanatçılar Güncel Sergisi Olan Sanatçılar


Nuri İyem






SergiRehberi Arşivinden:
Güncel Sergi    Gelecek Sergi    Geçmiş Sergiler    Görseller

Kişisel Sergiler    Karma Sergiler    Metinler    Metin_detay    Metin_detay   
Metin_detay    Metin_detay    Metin_detay    Özgeçmiş   


Nuri İyem ve Gerçekçilik: Seyircinin Yaratılması - Soner Özdemir

Nuri İyem ve Gerçekçilik: Seyircinin Yaratılması

“Liman Şehri İstanbul” sergisi 10 Mayıs 1941’de Beyoğlu Basın Birliği Salonu’nda açılmıştır. Sergiye katılanların büyük bölümü daha sonra “Yeniler” adı altında birleşerek bu ilk sergide belirlenmiş olan çizgide devam etmişlerdir. “Yeniler” sanatta “toplumsal gerçekçilik”i savunmaktadır. Toplumsal gerçekçilik daha sonraki yıllarda da, Anadolu kadını, köy, göç ve benzeri resimleriyle Nuri İyem’i nitelendirmede çok kullanılan bir terim olmuştur. Ancak, hem “Yeniler”de hem de Nuri İyem’de “toplumsal gerçekçilik” ve “gerçekçilik” tanımlarının sanat teorisinde kullanıldıkları anlamlara göre farklılık gösterdiği düşünülebilir.
“Toplumsal gerçekçilik” Marksist gelenekten kaynaklanan bir kavramdır. Marksist sanat kuramcıları bu kavramı modernizm-gerçekçilik karşıtlığı içinde ele alır. Avant-garde, burjuva düzeninin kalıntılarının temsilcisi olarak eleştirilirken, geleneksel yağlıboya resmin becerilerini savunan ressamların Kızıl Ordu’nun başarısını, işçileri, köylüleri, devrim insanlarını ve emeğin kahramanlarını gösteren resimleri “toplumcu gerçekçi” olarak adlandırılır. Kendi başına bir akım olmamakla birlikte, Plehanov ve Lukács gibi kuramcılar tarafından kavramsallaştırılan “toplumsal gerçekçilik” ise, “toplumcu gerçekçilik”ten güdümlülüğü ya da partizanlığı temel almaması ve sanatın toplumsal niteliğini öne çıkarmasıyla ayrılmaktadır. Sanatı kitlelere yaymayı amaçlayan toplumsal gerçekçiliğin temel izleği, bireyle toplum arasındaki karşılıklı ilişkinin gözden kaçırılmamasıdır. Bu terim, daha genelde burjuva bireyciliğine karşı, sanatsal ifadeyi toplumsallaştırmayı amaçlayan (örneğin Meksika resmi), üretim tarzlarını ve sınıf kavramını konu edinen sanatçılar için kullanılmaktadır. Lukács toplumsal gerçekçiliğin başlıca özelliklerinden birinin “toplumculuğu kurma yolunda çalışan güçleri içerden betimlemek” olduğunu belirtir.viii Bununla birlikte, sanatın ideolojik ödevi her şeyden önce seyircisini yaratmak ve dönüştürmektir.
Nuri İyem’in toplumsal gerçekçiliği ve “d Grubu”na eleştirileri bu bağlamda değerlendirilebilir; sanatla aydınlanabilecek bir kitleyi görmezden gelerek resmin Akademi’ye kapanmasına karşı bir tavırla, toplumsal yaşamın sorunlarını konu alan resimleri halka götürmek. Ama bunun ötesinde, Nuri İyem ve “Yeniler” grubundan başka ressamlar “sol” ve “sosyalist” eğilimli siyasi hareketler içinde de yer almışlardır. Sanat ve politikayı yan yana getiren böyle bir tavır, İkinci Dünya Savaşı döneminin politik ve ekonomik baskıları altında soruşturmaları ve tutuklanmaları beraberinde getirmiştir. Ancak, burada şunu anımsamak gerekiyor: Nuri İyem ve “Yeniler” kuşağının çoğunluğu için “resimsel” sorunlar her zaman ön planda olmuştur. Dolaysıyla da, adanmışlık ve gerçekçilik biçim değiştirmektedir. Nuri İyem’in “d Grubu”na eleştirileri modernizm ya da otonomluğa doğrudan yönelmeyip, onların aktarmacı, taklit ya da kişiliksiz tavırları başlıca eleştiri konusunu oluşturmaktadır.

Benjamin Buchloch, topluma yönelik sanatta “yeni bir izleyici kitlesi için, ikonik temsiller inşa etme ihtiyacının” öne alındığını söylemektedir.ix Nuri İyem’in toplumsal gerçekçiliği ve “adanmışlığı” resmin yok sayıldığı bir toplumda oluşturulacak seyirciye yönelmektedir.
Öte yandan, bir resmin “gerçekçi” olarak nitelenebilmesi için toplumsal konulara yönelmesi yeterli değildir. Gerçekçilik optik gerçekliğin temsilini, Rönesans perspektifi ve camera obscura geleneğini içine alan bir anlam taşır. Bununla birlikte, Panofsky’den beri perspektifin kültürel bir sistem olduğu biliniyor. Norman Bryson, imgeler/resimler söz konusu olduğunda “gerçekçiliğin” her toplumun kendi varoluşunu kendisine görsel biçimlerde anlatmak için bir araç olarak seçtiği gerçekgibilik (vraisemblable) düşüncesinin ifadesi olarak tanımlanabileceğini söylüyor. İmgenin, bir toplumun resme inanmasını doğallaştırmadaki başarısı, onun kendisini bağımsız bir biçim olarak ne kadar gizleyebildiğine bağlıdır. Gerçekçi yapıt anlam üreten bir yer olduğunu perdeler ya da gizler.x Bu anlamda, Nuri İyem optik gerçekliği “bize ait olan”ı kullanarak dönüştürmeyi, amaçlar. Zira, bu yapılmadığı takdirde resimle seyirci arasında yabancı bir söylem ağı olacak, resim gerçekliği temsil ederken kendini gizleyemeyecek ve “resim” olarak kalacaktır. Resim ancak yerel bir gerçeklik koduna dönüştüğünde seyircisine ulaşabilir. Lukács’a göre toplumsal sanat özü gereği ulusal sanatdır: “Ulusal sanat deyiminin ne gizemci bir halk duyarlılığı, ne de ırkçı nitelikte bir bağnazlıkla ilgisi vardır. Üzerinde durulması gereken nokta, her ulusun geçirdiği evrim içinde kendisini belirleyen tarihsel koşulları yansıttığı gerçeğidir.”xi
Nuri İyem’in toplumsal gerçekçiliği bu çerçevede düşünülmelidir.

Soner Özdemir






Serginizi
burada duyurabilirsiniz...

Hizmetlerimiz

sergirehberi@gmail.com







İletişim             Hizmetlerimiz             Gizlilik Politikası             Kullanıcı Sözleşmesi